16 Temmuz 2014 Çarşamba

Tavuskuşu ile başlayan aydınlık…

Simin Uysal

Bugün bloga misafir geldi! Eda Atay'ın, kendisi için kritik bir sınavın hemen öncesindeki rüyasında ona destek olan tavuskuşu ve sonrasında rüyasına geri dönüp onunla konuştuğunda olanları anlattığı harika öyküsünü paylaşmak istiyorum. 



"İngilizce dil puanı gerektiği bir zaman sürecimde IELTS sınavına girmeye karar vermiştim ve daha önce bir deneyimim olmadığı için süre yaklaştıkça heyecanlanıyor bu heyecanımı elimden geldiği kadar emeğe dönüştürmeye çalışıyordum. Yine de  sınav günü yaklaştıkça belirsizlik yerini mecburiyet duygusuna bırakmıştı ve bir bakmıştım ki sınava bir gün var. 

Sınav gününden bir gece önce elimden geleni yapmanın verdiği rahatlık olsa da “napçam acaba”larla uyumuştum ama sabah kalktığımda kendimi görmüş olduğum rüyadaki büyük keyif duygusu ile sarıp sarmalanmış hissediyordum.

Gelelim ne gördüğüme... Rüyamda odamın penceresinden, bana doğru bir ışık geliyor ve  o kadar etkiliyor ki yatağımdan kalkıp ne olduğunu anlamak için balkona çıkıyordum. Balkona çıktğımda tam evimizin hizasında koskocaman bir tavuskuşu herkese bir şeyler gönderiyordu ve ona ne yapıyorsun diye sorduğumda bana herkesten farklı şekilde kocaman çok sevimli  yıldızlar göndermeye başlamıştı ve derken alarmımın çalması ile sınav sabahına uyanmıştım ve o kadar tatlı bir uyanıştı ki bu, rüyada yaşadıklarım ile sınav yerine çok eğlenerek gittim. Hatta bir saksağan yanıma geldi ve elimdeki sandiviçi paylaştık JBunu sınav çıkışımda aile ortamında anlattığımda hep birlikte  sınav sonucumun iyi geleceğine yorumlamış ve sevinmiştik. Kısa bir süre sonra sınav sonucu açıklandı ve istediğim notu almanın sevincini yaşadım.

Derken bir süre içerisinde şamanik yolculuk merakıma şamanik rüya merakı da eklenmişti J Kısa bir süre içinde de kendime çok cici bir rüya defteri aldım.  Rüya tabiri kitaplarına bakmak yerine, kendi rüyalarımın anlamlarını nasıl bulacağım konusunda eğitmenim ile sohbetler ediyorduk.

Ve bir gün aklıma tavuskuşu geldi ve şamanik rüya çalışması yaparak, rüyama geri dönüp tavuskuşuna bana hediyesinin ne olduğunu sorduğumda:

“Ben senin aydınlık tarafınım
Aydınlandıkça coşturan
Coşturdukça haykıran
Haykırdıkça aydınlanan”

Cümlelerini söyledi ve geri döndüğümde ilk işim bu cümleleri not almak oldu.
Sonrasında tatlı tavuskuşunu onurlandırmak adına o gün tavuskuşlu nevresim takımımı serdim ve o gün vakit buldukça tavuskuşu ile ilgili araştırmalar yaptım.

Şimdi yaşamımda tatlı bir yol arkadaşım olan tavuskuşu var. Ben onu hatırlamayı bazen unutsam da kendisini bir reklam, bir yazı, bir poster gibi bir şeyle hemen hatırlatarak bana daima destek olan  tavuskuşuna buradan da teşekkür etmek isterim J

Ek olarak, her daim yakınlığı ve sevgisiyle yanımda olan, rüyalarıma bambaşka bir çerçeve açıp kendi gücümü elime almama yardımcı olan eğitmenim Simin Uysal’a da çok teşekkür ederim.

Sevgi ve saygılarımla,


Eda ATAY"

1 Temmuz 2014 Salı

Hayatın Anlamı için Ölüme Danışmak

Sandra Ingerman

Çeviren: Simin Uysal

Yakın zamanda bir gece yarısı çok büyük bir kavrayış yaşadım. Deneyimimi, sizde bir uyanışı harekete geçirebilir düşüncesiyle, paylaşmak istiyorum.

Size öncelikle deneyimime ilham vermiş olabileceğini hissettiğim geri planda olanlarla ilgi bilgi vermek istiyorum.  

Geçtiğimiz birkaç ayda birkaç arkadaşım, öğrencim ve akranım öldüler. Ölüm çevremdeydi ve ben de benimle aynı yaşlarda olan kaç kişinin bu varoluş düzeyini terkettiği hakkında derinlemesine düşünüyordum. Bunun beni, ortaya çıkan bilinçli duygularımın altındaki derin bir düzeyde etkilemiş olduğuna eminim. 

Buna ek olarak, kolektifin çevreye ve tüm yaşama karşı yoğun davranışı da benim için gitgide zorlayıcı hal aldığını da hissediyorum. İnsanlar kendilerini gelişmiş bir tür olarak tanımlamalarına rağmen, aç gözlülük ve şiddetin düzeyi değişmiyor.   

Daima hassas biriydim ve insanların bilinçsiz davranışlarından etkilenmek benim için yeni bir sorun değil. Çoğunuzun da böyle hissettiğinizi tahmin edebiliyorum. Öğrettiğim spiritüel uygulamaları uygulamaya devam ediyorum.   Bu uygulamaları gün boyunca, egom/kişiliğim gözlemlediklerimden dolayı tetiklendiği zamanlarda yapıyorum. Ve bu da bana daha olumlu bir farkındalık düzeyine geçmek için yardımcı oluyor.

Her zaman bir “işçi arı” olmak için doğduğumu hissetmişimdir. Çalışmayı sürdürmemi sağlayan güçlü içsel bir yaratıcı aleve sahibim. Ve bu yaratıcı alev beni danışanlarla çalışmaya ve  diğerlerine daha bilinçli bir yaşam sürdürmeleri için ilham verme umuduyla yazmaya ve öğretmeye yönlendirdi.

Beni tanıyanlar, benimle çalışmış olanlar ve aylık yazılarımı okuyanlar ne kadar çalışkan olduğumu bilir. Kendimi işime her düzeyde adamış durumdayım. Ve tahmin edebileceğiniz üzere, bu her zaman yararıma olan bir durum da olmadı. Fakat, aynı zamanda, içimden gelen şey bu ve ben de bunu yaptım.

Tüm bu arka plan bilgisine ek olarak, ergenlik ve yetişkinlik yıllarımın çoğunda depresyon ve sevinç dalgalarıyla başa çıkmakla uğraştığımı da söylemeliyim.

Bütün bunları, sık sık hayatın anlamını sorguladığımı söylemek için yazdım.

Mayıs sonu bir gece yarısı uyandım. Açıklaması zor bir değişmiş ve kendimin farkında gibi bir durumdaydım. İki dünyanın arasındaydım. Uyumuyordum ama uyanık da değildim. Bu durum belki de bir dakika kadar sürdü. Bu uyanık rüyada hayatımın anlamının farkındalığına bütünüyle ulaştım.

Benim için en önemli olan şey yeryüzündeki güzel yerleri ve manzaraları görme fırsatına sahip olmaktı. Seyahatlerimde pek çok güzel yeri görme fırsatım oldu. Ve medya sayesinde, yeryüzünde bulunan fiziksel olarak gidip göremeyeceğim olağan dışı yerlerin fotoğraf ve videolarını görebildim. Geçmiş yaşamlarımın hiçbirinde böylesine renkli manzaraları ve bu denli çok sayıda özgün yaşam formunu görme fırsatına sahip olmadığımın farkındaydım. Çünkü uzak geçmişte dünyanın dört bir yanında çekilmiş fotoğrafları görme olanağı yoktu.   

Yeryüzünün olağanüstü güzelliğini görebilmek benim için en anlamlı şeydi.

İkinci olarak da sevgiyi deneyimledim.

Ve son olarak, yaşamlarının sonunda ebeveynlerime bakabilmiş olmak kendi yaşamıma derin bir anlam kattı. 

Hayatıma anlam veren bu üç şeyin farkındalığını kazandıktan sonra, gece boyunca süren derin bir uykuya daldım ve ilginç rüyalar gördüm.

Uyandığımda bu deneyimden derin bir biçimde etkilenmiş durumdaydım. Çünkü bu deneyim, gece yarısı uyanıp rasyonel ve entellektüel düzeyde bir şeyleri düşünmek gibi sıradan bir deneyim değildi. Bu farkındalığa ulaştığımda derin bir ruhsal durumdaydım ve bunu bedenimdeki tüm hücrelerimde hissettim.

Spontan ve büyük spiritüel gerçekleri deneyimlediğim ve derin bir içsel değişim yaratan yeni bir bilinç düzeyinin hücresel farkındalığıma işlediği ölüme yakın deneyimlerim gibiydi.

Uyandıktan sonra gece olanlar hakkında derinlemesine düşündüm. Hizmet işlerimin hayatıma anlam verenler arasında olmayışı benim için sürpriz oldu. Elbette ki danışanlarım, öğrencilerim ve genelde kollektifle paylaşmış olduğum armağanlarımı biliyor ve kabul ediyorum. Fakat derin bir düzeyde bu, hayatıma anlam veren şeylerden biri olarak kendini açığa vurmadı. 

Yaşamının sonundaki pek çok insanla çalıştım. Ve tekrar tekrar aynı şeyi duyuyorum. İnsanlar genellikle yaşamlarında nelere öncelik verdikleri hakkında düşünüyorlar. İnsanlar, genellikle onlar için en önemli olduğunu hissettikleri basit şeylerden bahsediyorlar. Yaşamın sonunda yaptıkları “başarılı işler” hakkında düşüneni çok nadir gördüm. Ve keşke daha çok çalışsaydım diyene de hiç rastlamadım.  

Dönüşüm Haberleri Haziran sayısında bahsetmiş olduğum “senaryoyu yırtma” konusu ile bağlantılı.

Bu yoğun değişim zamanında, ruhumuz için önemli olana mı yoksa yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeye mi odaklanıyoruz?

Pek çok öğretmenin hayatımızı sanki ömrümüzün sonundaymışız gibi incelememizi önerdiğini biliyorum. Şimdi değişiklik yapmak için yaşamınızdaki öncelikleri yeniden belirlemek önemli. 

Bu ay yaşamınıza anlam veren basit şeyler hakkında bir yolculuk ya da meditasyon yapın. Sizin için gerçekten anlamı olan şeyleri yaptığınızdan emin olmak için hayatınızda ne gibi değişikliklere giderdiniz? 

Bu açık ve yükselmiş durumda almış olduğum öğretilerden diğeri ise kendi güzelliğimize odaklanmamızın önemi. Çünkü yeryüzündeki farklı manzaraların güzelliklerinin nasıl benim içsel güzelliğimin yansıması olduğunun gösterildiğini hissediyorum. 

Diğerleri ile olan çalışmalarımda kendi güzelliğimizi ne kadar az teslim ettiğimiz, benim için genellikle çarpıcı olur. Topluca, kendimizi kolektifin dışsal güzellik tanımı ile tanımlıyoruz. Ve bahar ve yaz aylarında bir çiçeğin açması gibi ruhumuzun güzelliğinin açmasına izin vermeyi unutuyoruz.

İlahi ışığımızı yaymaya devam ederken, her birimizin içinde yatan derin ve gerçek güzelliği de teslim etmeliyiz. Dışımızdaki dünyada bizi saran doğanın güzelliğinin yansıttığı gibi, içimiz de güzel.  

Yakın bir dostumdan, “aşağısı yukarısı gibidir” öğretisiyle ilgili düşüncelerini paylaştığı bir mesaj aldım.

Astrolojik açıdan bunun Yeryüzü ile Gökyüzü arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmadığını yazıyordu. Öğretinin yaptığı vurgu İki Varlık’ın birbirine baktığı zamanki karşılıklı ilişki ve aynalama, yani her birinin diğerinin gözündeki yansıması. Yeryüzü Gökyüzü’nde olanı ve Gökyüzü de Yeryüzü’nde olanı yansıtır.

Onun sözleri içimde, diğerlerinin gözlerine ve dünyaya bakmak ile ilgili düşüncelerle birlikte birşeyleri harekete geçirdi. Çünkü bakışımızı değiştirir ve her şeydeki ışığı görürsek, bize yansıyan da bu olacaktır.Ve bu da zamanın başlangıcından bu yana taşınmış kadim bir bilgeliktir.


Daha önce bu konuda yazdığımı biliyorum. Fakat diğerlerinin gözlerine baktığımızda odağımızı kaybetmemek çok önemli. Tüm yaşamın gözlerindeki ışığı görebildikçe, algımızı değiştirerek gerçekliğimizi değiştiririz.  

Farkındalığınızı yükseltin ve diğerlerinde ve dünyada gördüklerinizi nasıl yargıladığınız hakkında bilinçli olun. Hastalık ve/veya acıyı ya da tüm yaşamın parçası olan parlak spiritüel ışığı görmek arasında daima tercih yapabiliriz. Bu çalışmaya daha çok odaklandıkça, yaşamın diğer boyutlarında daha derinlere yolculuk edebilirsiniz. Çünkü güzellik boyutu tüm zamanlarda mevcuttur.


Dolunay 12 Temmuz’da. Dolunay seremoninize içinizdeki ve çevrenizdeki tüm yaşamdaki güzellik hakkında derinlemesine düşünerek başlayın. Doğanın ve yeryüzünün fotoğraflarına bakın ve ne kadar muhteşem bir gezegende yaşadığımızı takdir edin.  

Yaşamın güzelliğini takdir etme noktasında, sizi ilahi ışığınızdan ayıran ne varsa bırakmak için transfigürasyon uygulamanızı yapın. Aynı uygulamayı yapan küresel topluluğumuzun güzelliğine odaklanırken, bu ilahi ışığınızla parlayın. Bu güzelliği hayal edin ve dünyanın içinde ve çevresinde, yaşamakta olan her varlığa dokunan, saran ve birbirine bağlayan bu parlak ışık ağına bakın.  

Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız, dolunay seremonimizin detayları için lütfen ana sayfadaki “İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” başlıklı yazıyı okuyunuz.  

Duyurular:

Birkaç ay önce “Crazywise” adlı bir film hakkında yazmıştım. Phil Borges, akıl hastalığı ile çalışmanın alternatif yolları hakkında etkileyici bir belgesel yarattı.

Akıl hastalığının tedavisinde alternatif yolları keşfeden CRAZYWISE filmindeki görüşmemin bir bölümünü bu adresten izleyebilirsiniz: http://bit.ly/1pfZvjN 

Simin Uysal Türkiye’de bir yazar ve şamanik eğitmen Yeni bir web sitesi var. Adresi www.samanizmveruyalar.com

Şimdilik yalnızca Türkçe. Simin’in Türkçe ve İngilizce bloglarına linkleri, şamanizm ve aktif rüya ile ilgili bilgi ve makaleler, workshop ve aktif rüya çemberlerinin  duyurularını ve Yeryüzü için Şifa hakkında bir sayfayı içeriyor. 

30 Haziran 2014 Pazartesi

ŞAHMARAN VE LOKMAN HEKİM

Simin Uysal

"Evvel zaman içinde, Tahmasp adında yakışıklı bir genç yaşarmış. 

Tahmasp bir gün arkadaşlarıyla bal toplamaya çıktığında bir kuyuya düşmüş ve kuyunun dibinden yanlışlıkla bir mağaraya çıkmış. Mağaranın içi o kadar karanlıkmış ki, hiçbir şey göremiyormuş. Çaresizlik içinde uykuya dalmış. Uyanıp da yine çaresizlik içinde beklemeye devam ederken bir ışık belirmiş. Gitgide büyüyen ışıkta etrafına baktığında, çevresinin binlerce yılanla sarılı olduğunu görmüş. Fakat yılanların hepsi ışığa doğru bakıyormuş. Tahmasp da ışığa baktığında belden aşağısı yılan olan muhteşem güzellikte bir kadın görmüş. 

Kadın ona doğru ilerlemiş ve "Benden korma. Ben yılanların ecesi Şahmaran'ım. Sana zarar vermeyeceğim. Dünya kurulduğundan beri varım. Artık benim misafirimsin" demiş ve uzaklaşmış. Yaşadıklarının sersemliğinden uyuyakalan Tahmasp, Şahmaran'ı bir sofranın başında bulmuş.  Tahmasp'a "Tüm insanlık tarihinin hikayesini biliyorum, istersen anlatayım" demiş ve yıllar boyunca her gün ona bir hikaye anlatmış. Bu arada Tahmasp ve Şahmaran arasında soylu bir aşk da başlamış.

Gün gelmiş, Şahmaran'ın anlatacağı hikaye kalmamış. Tahmasp da ana babasını özler olmuş ve geri dönmek istediğini söylemiş. Başta bunu reddeden Şahmaran, yaşadığı yeri sır olarak saklaması şartıyla gitmesine izin vermiş ve ona asla diğer insanlarla suya girmemesini tembihlemiş. Sırrını korumaya söz verip, yeminler eden Tahmasp evine dönmüş. 

Marangozluk yaparak yaşamını sürdüren Tahmasp, yıllar boyunca Şahmaran'a verdiği söze sadık kalmış. 

Ama bir gün, ülkesinin sultanı amansız bir hastalığa yakalanmış. Ülkedeki hekimler bir türlü çare bulamıyorlarmış. Sultanın   kötü kalpli bir de veziri varmış. Sultana sürekli Şahmaran'ın etinden bir parça yerse iyileşeceğini söylüyormuş. Vezirin dediğini denemeye karar veren sultan da Şahmaran'ın bulunup getirilmesini emretmiş. Askerler her yerde aramış ama bulamamışlar. Sonunda bir bilge, insanların gruplar halinde suya sokulmalarını, Şahmaran'ın yerini bilenin derisinin böylece pul pul olacağını ve böylece Şahmaran'ı bulabileceklerini söylemiş. 

Vezir de askerlere, ülkedeki herkesi topluca hamamlara ve derelere sokmalarını emretmiş. Askerler sonunda Tahmasp'ın köyüne gelmişler ve onu da diğerleriyle beraber hamama sokmuşlar. Tahmasp hamama girdiğinde derisi yılan gibi pullarla kaplanmış. Askerler de onu derhal Vezir'e götürmüşler. 

Asıl amacı sultanı iyileştirmekten çok Şahmaran'ı yakalayıp dünyanın sırlarına sahip olmak olan kötü kalpli vezir, sonunda Tahmasp'a Şahmaran'ın yerini zorla söyletmiş. Askerler Şahmaran'ı yakalayıp saraya getirmişler. Tahmasp ve Şahmaran, sultanın huzurunda karşılaşmışlar. Sözünü tutamadığı için derin bir keder içinde olan Tahmasp'a, Şahmaran "Üzülme, ölümümün senin yüzünden olacağını biliyordum" demiş. Sonra da başlamış anlatmaya,  "Kim benim kuyruğumdan bir parça pişirir yerse, dünyanın tüm sır ve gizemlerine vakıf olacak. Kim ki bedenimden bir parça pişirir yerse şifa bulacak ve her kim başımdan bir parça pişirir yerse, oracıkta ölecek!"

Bunları duyan vezir, Şahmaran'ı oracıkta kılıcıyla üç parçaya ayırmış ve parçaların pişirilip getirilmesini emretmiş. Pişen etler geldiğinde, gözü dönmüş vezir, hiç beklemeden Şahmaran'ın kuruğundan bir parça yemiş ve Tahmasp da üzüntüsünden, sevgilisi gibi ölmek için kafasından bir parçayı ağzına atmış. Vezir oracıkta ölmüş. Sultan, Şahmaran'ın bedeninden yediği etle iyileşmiş ve uzun yıllar yaşamış. Tahmasp da, ölmeyi beklerken hiçbir şey olmamış. Şahmaran'ın yaptığı plan sayesinde, Şahmaran'ın tüm bilgisi ona geçmiş. Tahmasp da diyar diyar dolaşmaya, kendisiyle konuşup hangi derde nasıl deva olacaklarını anlatan bitkiler ve ağaçlar sayesinde insanlara şifa dağıtmaya başlamış. Ve böylece de Lokman Hekim efsanesi anlatılır olmuş."

Bu efsane pek çok farklı şekilde anlatılıyor ama ben ilk bu versiyonla tanıştım. Bunu neden yazdığıma gelince...Geçtiğimiz haftalarda beni derinden etkileyen bir rüya gördüm. Rüyada gece vakti bir grup insanla birlikte bir dağdaydık ve ben başını kaldırmış bir yılanın çalılıklardan çıkıp ortadaki ateşe doğru gittiğini gördüm. Biraz sonra ise 9-10 yaşlarında bir oğlan bana pişmiş ve otlarla tatlandırılmış yılan etini sunarak, sessizce uzaklaştı. Yılanın gövdesinden bir parçaydı ve hayatımda yediğim en lezzetli şeydi. Uyandığımda şaşkınlık içindeydim ama o etin muhteşem tadını hala hissedebiliyordum. Haftalarca da aynı tadı hissetmeye devam ettim. 

Bu arada, yılan etini hiç yemedim ve yemem de söz konusu bile olamaz. HAYIR! 

Şaşkınlık sonraki günlerde devam etti ve elbette oturup yılan hakkında ne bulursam okumaya, araştırmaya başladım. Elbette yılanın tıbbın simgesi olduğunu, eski derisini atarak yenilendiği için yenilenme ve eskiyi bırakma konusunda harika bir metafor olduğunu da biliyorum ama Bergama'daki rüyalarla şifa tapınağının tanrısı Asklepios'un yılanlarından Medusa'ya, Hititler'de Fırtına Tanrısı Teşup'un devasa ejderha/yılan Illuyanka'yı öldürmesine kadar her taşın altına baktım. Hiçbiri de ben de rüyayla bağlantı hissini uyandıramadı. 

Geçen gün Anadolu'daki şifacı mitlerini incelemeye dalmışken "tesadüfen" yukarıdaki efsaneyle karşılaştım. Kafamın içinde ampuller yanıp sönmeye başladı. Çok heyecanlandım. Rüya sayesinde, burnumun dibinde duran ama şimdiye dek pek de dikkat etmemiş olduğum Anadolu mitlerinin derinliklerinden gelen ve şamanik öğelerle dolup taşan bu öyküyü yeniden keşfetme ve paylaşma olanağı buldum.

Bu efsanenin derslerinden biri de, iyi öykülere sahip olmanın ne kadar önemli olduğu. Her daim iyi öykülerimiz olsun!      
   

 


18 Haziran 2014 Çarşamba

Web sayfam yayında. Bloglara kardeş geldi!

Bu blogu yazmaya başlayalı iki yıl oldu. Başlarken aklımda eğitmenlik de yoktu, diğer blogum da. Tek isteğim hoşuma giden, bana ilham veren şeyleri paylaşmaktı. Bu isteğimde bir eksilme olmadığı gibi eğitmen olarak paylaşma yolu da açıldı. Bu arada bir de gördüm ki blog yetmez oldu. Bir web sayfası gibi düzenleme  olanağı da olmadığından herşey çorbaya dönebiliyor. Bu yüzden son birkaç haftadır bir web sayfası hazırlamakla meşguldum. Herşeyini kendim yaptım! Eğitimler ve atölyelere daha kolay ulaşılabilir halde bulacaksınız diye umuyorum. Adresi de çok kolay: http://wwww.samanizmveruyalar.com

İki bloguma kardeş geldi!

30 Mayıs 2014 Cuma

SENARYOYU YIRT - Sandra Ingerman

Çeviri: Simin Uysal

Şiddet, aç gözlülük ve diğerlerine insanlık dışı davranış öyküleri arttıkça yerel ve dünya haberleri de giderek daha fazla tedirginlik veriyor. Bu davranışlar daima mevcuttu. Modern iletişim ile küresel haberlere daha fazla erişebiliyoruz.

Olumlu tarafı, yerel ve küresel toplulukların olup bitenlere karşı seslerini duyurmalarına neden olması. Ve birlik içinde ve güçlü biçimde birarada duran topluluklar yoluyla değişimin gerçekleştiğini görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Bireysel olarak liderlerden, tüm yaşama eşit davranma, saygı ve onurlandırma dolu bir yaşamı gerçekleştirmek için gereken değişimi gerçekleştirmelerini bekleyemeyiz. 

İnsanların birbirlerini desteklemek ve yardımlaşmak için topluluklarda biraraya geldiklerini görmek güç verici. İnsanları bu şekilde biraraya getiren şeyin travma olması üzücü. Fakat büyüme ve evrimi daha çok insanın artık yalıtılmış biçimde yaşayamayacaklarını hissetmesi ile görüyoruz. Yardımlaşma ve dayanışma dişil prensibi ile ilgili yeni bir vizyon ortaya çıkıyor. 

Sizinle paylaşmış olduğum uygulamaları kullanarak spiritüel bir topluluk olarak beraberce çalışmaya devam ediyoruz. Bazı uygulamalar ilk bakışta çok basit görünüyor. Bazı kişiler ilk bakışta çok basit olan uygulamaların yeni başlayanlar için olduğu algısına kapılıyorlar. Çoğumuz basit uygulamaları yeni başlayanlar ve karmaşık uygulamaları ileri çalışmalar ile ilişkilendiriyoruz.

Bu gerçekten yanlış bir algılama. Spiritüel gelenekleri çalışanların çoğu uygulamalarla yeterince uzun zaman çalışmıyor ve ödüllerini alacak sebata sahip değil. Spiritüel topluluğun içinde, dışarıdan daha güçlü görünen karmaşık seremoni ve uygulamaları arayanlar sürekli olarak var.

Önemli olan, ruhunuza hitap eden yolu buluncaya dek aramayı sürdürmek. Ve bu yolu bir kere bulduğunuzda önemli olan ona sadık kalmak, çalışmalarda derinleşmek ve dışarıdan daha güçlü görünen yollarla dikkatinizi dağıtmamak. Tüm spiritual yollar aynı yere götürür. Anahtar, çalışmaları yapmaktır.

Çoğumuz şamanik şifa seremonileri ile çalışmayı seviyoruz ve bunu yaparken bir esrime durumu deneyimliyoruz. Fakat şamanik bir yaşam biçimini gündelik olarak güçlendirmezsek, uyguladığımız şifa seremonilerinin gerçekten kalıcı bir etkisi olmaz.

Şamanik kültürlerden kalan basit uygulamalar büyük dönüşümler yaratmak için güçlü yollardır. Fakat paylaştığım material ile çalışırken sizin de keşfetmiş olduğunuz gibi, çok katmanlıdırlar. Kendinizi, yolun sevinçle dolu olduğu ve yürümenin kolay ve güzel olduğu bir maceranın içinde bulduğunuz zamanlar mevcut.

Sonraysa yolunuzda engeller beliriyor. Bu engeller, görülmesi, keşfedilmesi ve şifalanması için açığa çıkan bilinçaltınızdaki çalışılmamış konular olabilir. Kolektif enerjiler bilinçli bir yaşam tarzını sürdürmeniz için sizi desteklemiyor olabilir.  Sevdikleriniz, aileniz, dostlarınız ve iş arkadaşlarınız ile ilişki dinamikleriniz sizi yolunuzdan edebilir ve çalışmayı sorgulamanıza neden olabilir. Düşlerimizden vazgeçmemizi, trans durumunda kalmamızı ve standartlara uymanızı talep eden kolektif enerjilerle ilişkinizi sürdürürken de aynısı olabilir.

Sizinle paylaştığım uygulamalarla çalışmayı sürdüren pek çoğunuzdan, hem çalışmalardan elde ettikleri faydaları hem de yolda kalmanın zorluklarını bildiren haberler alıyorum. 

Size kendilerini gösteren engelleri kaldırmak için basit seremoniler yapın. Kendinizi vazgeçer durumda ve sağlıklı bir yaşam biçimini yaratmanın mümkün olmadığını düşünür olarak bulduğunuzda, inançlarınızı bir kağıda yazın. Onları spiritüel çalışmanızda kullanabileceğiniz bir kasenin içinde yakın. Ya da inancın gücünü salıvermek için niyetinize odaklanırken bir sopayı kırdığınızı düşünün. Doğal malzemelerle, engelleyici bir inancınızın gücüyle doldurulmuş, küçük bir nesne yapın ve uzaklaşması için suya bırakın. Bir sabun balonu şişesi alın ve sabote edici tüm düşünce ve inançları havaya üfleyin.

Bloke eden inançları bir elemente aktarırken, salıverdiğiniz enerjiyi sevgi ve ışığa dönüştürmeyi unutmayın. Bu şekilde elementleri, kendinizi, diğerlerini ve yaşam ağındaki herşeyi sevgi ve ışık dolu enerjilerle beslersiniz

Birkaç hafta önce çok etkileyici bir rüya gördüm. Rüyada bir konferansa katılıyordum. Konferans pek iyi gitmiyordu ve organizatörler benden maskemi ve kostümümü giyerek spiritüel öğretmenim olan İsis ile birleşmemi istediler. İsis’in bilgeliğini grupla paylaşmasını istiyorlardı.

Rüya çok karmaşıklaştı ve zengin sembolizmle doluydu. Sizinle paylaşmak istediğim bir bölümü var. Sahneye çıkmak için hazırlanıyordum. Fakat kostümümün üzerine bir kazak giymiş olduğumu farkettim. Kazağı çıkardım fakat altında bir kazak daha vardı. Pek çok katman kazak giydiğimi fark edene dek kazakları çıkarmayı sürdürdüm.

İlahi olan doğamızdan yaşamak için kaldırmayı sürdürmek zorunda olduğumuz katmanlar hakkında bir anlayışla uyandım. Çünkü İsis benim içsel ilahi ışığımı temsil ediyor. Fakat giymiş olduğum pek çok katman “elbise” nedeniyle, halk arasında ilahi ışığımı gerçekten gösteremedim. Bu bana, ilahi ışığımızın dünyada parlaması için kaldırmayı sürdürmemiz gereken düşünce, tavır ve inançları temsil etti
 
Görünmeyen aleme yolculuk yaptım ve 21 Haziran’daki gün dönümünü kutlaması için yazılacak bir mesaj olup olmadığını sormak için bir çağrıda bulundum. 

Açık biçimde duymuş olduğum mesaj “Senaryoyu yırt!” idi.

Daha sonra spiritüel öğretmenim İsis belirdi ve ondan daha fazla bilgi istedim. Bana yeryüzü ve yaşam ağındaki herşey için yeni bir düş için hep birlikte yaptığımız düşleme çalışmasının gücünü yeniden anımsattı. 

Dünyanın genelinde, şu anda yaşadığımız hayat kolektifin yazmış olduğu senaryoyu temel alıyor.

Senayoyu değiştirme, elbette sürdürdüğümüz bir çalışma. Fakat gayretli olmalı ve meydana gelmesini istediğimiz hayatı yaratmak için çalışmayı sürdürmeliyiz. Bu ise, yoğun kolektif enerjiler birlikte yaratmakta olduğumuz düşün gücünün farkında olmadığından dolayı, disiplin ve sebat gerektirir. Çünkü her hayalimiz, sahip olduğumuz düşünceler ve söylediğimiz sözcükler düşleyerek yarattığımız dünyayı ortaya çıkarıyor. Ve toplum olarak düşleyerek yarattığımız hayallerin, düşüncelerimizin ve sözcüklerimizin gücüne odaklanmıyoruz. Şu anki düş artık sağlık ve esenlik durumunu desteklemiyor. 

İsis benimle, hepimizin oynamakta olduğumuz senaryoyu yırtıp atmak için eylemde bulunmasının önemli olduğunu paylaştı. Hepimizi gündönümünde bu çalışmayı birlikte yapmak için cesaretlendirmek isterim.

Bazı önerilerim şöyle:  

Eğer içinizden geliyorsa sona ermesini istediğiniz davranışlarla ilgili senaryolarınzı yazın.

Eğer tüm senaryoyu yazmak için çok meşgulseniz, sona ermesini istediğiniz şeyleri nefret, savaş, aç gözlülük ya da suistimal gibi bir ya da birkaç sözcükle yazın.

Birkaç sanatsal malzeme edinin. Boya ya da kalemler kullanabilirsiniz. Bırakılmasını istediğiniz ne ise resmini yapın. Örneğin, suyu kirleten petrol resmi yapabilirsiniz.

Ya da artık cisimleşmesini istemediğiniz enerjileri temsil eden kaotik çizgileri çizmek ya da boyamak için renkler kullanabilirsiniz. Bırakılmasını istediğiniz enerjileri dışavururken gözlerinizi kapayın ve çizim ya da boyama yapın..

Gün dönümünde, çalışmak istediğiniz alanı iç ya da dış mekanda hazırlayın. Çalışmamıza tanıklık eden ve destekleyen şefkatli ruhları içtenlikle karşılayın. Bir mum ve çiçekler, özel taşlar, kristaller gibi kutsal nesneler ya da size hitap eden doğal malzemelerle bir sunak oluşturun. Müzik, davul, çıngırak çalabilir ya da şarkı söyleyebilirsiniz.

Sizi ruhunuzun gücünün daha çok farkındalığını sağlayan uygun ruhsal duruma geldiğinizde, kolektif senaryoyu temsil eden kağıdı yırtın.

Alternatif olarak, bir sopayı şu anki kolektif düşün senaryosu ile yükleyebilir ve sonra kırabilirsiniz. Ya da doğal bir nesnenin içine üfleyebilir ve şu anki senaryoyu yok etmeye odaklanırken suya bırakabilirsiniz. Elbette birşeyi ateşte yakmak güçlü bir çalışma yöntemidir zira ateşin gerçek doğası dönüştürmek ve değiştirmektir.

Hayalgücünüzü kullanın ve kolektif düşün şgeçerli senaryosunu yırtın.

Bunu aynı günde hep birlikte yaparak, suistimalci ve sağlıklı olmayan bir yaşam biçimine “Hayır” demek için enerjilerimizi birleştiriyor olacağız.

Kolektif alanda olumlu düşünceler, sözcükler ve düşlerşe doldurabileceğiniz bir alanın açıldığını hissedin. Alanı sevgiyle doldurun. 

Yazma, çizim, resim veya bir el sanatı kullanarak yeni senaryonun, yeni düşün gücünü getirecek bir nesne yaratın. Yardımcı ruhların, ruhsal dostların ve topluluğumuzun kolektif enerjisi ve  ile güçlenmesi için bunu sunağınıza yerleştirin.

Yeni düşü şarkı olarak söyleyebilir ya da dans edebilirsiniz.

Rüya görme çalışmanızı sürdürmeye kendinizi adayın. Yaşamayı istediğiniz dünyayı tüm duyusal farkındalığınızla hayal edin. Bu düşe adım atın ve ondan yaşayın.

Bilin ki rüya çalışmanız fiziksel dünyayı etkiler. Çünkü yaşamınızda fiziksel form olarak meydana gelmiş herşey ve de dünya görünmez alemlerde bir düşünce olarak başlamıştır.

İnsanların ve tüm yaşamın güneş kadar parladığını algılarken tüm duyularınızı kullanın. Yaşamın ilahi ışığını zihinsel olarak kabul etmek yeterli değildir. Gördüğünüz herşeye ışık yansıtın.

Sonuçları hemen görme ihtiyacını bırakın. Düşünüz artık ruhun ellerinde. Sizin işiniz çalışmayı yapmak.

Gündönümünde bir ışık olun ve başka birinin yaşamını aydınlatın. Bir yabancı ile dostça sohbet edin ve onu gülümsetin. Bunun ne kadar iyi hissettirdiğini fark edin.  Diğerlerinin yaşamlarını aydınlattıkça bu enerji bulaşıcı hale gelir. Ve bu da kolektif senaryoyu değiştirmeye başlamanın yollarından biri.


Yeni bir mevsime girerken yeryüzünün enerjisiyle uyumlanmak önemlidir. Elementlerin biri ya da tümü ile birleşmek için bir meditasyon ya da şamanik yolculuk yapmak bunu yapmanın yollarından biri.

Yaşadığınız yerdeki bir elementin kuraklık, sel, yangın, deprem ya da fırtına ile orada yaşayanların dikkatini çekmeye çalıştığını fark ediyor olabilirsiniz.

Biraz müzik ya da davul ritmi dinleyerek, yaşadığınız yerdeki toprak, devam eden bir yangın, sel halindeki su veya güçlü rüzgarlarla birleştiğinizi hayal edin. Elementin kendisi haline gelerek onu öğrenin. Aldığınız bilgi rasyonel anlayışın ötesinde olacak ve diğer bir canlı varlığın enerjisi ile birleştiğinizde sizi fiziksel olarak etkileyecektir.

Elemente sizinle uyumlandığı ve denge durumuna geri döndüğü için teşekkür edin. Birleştiğiniz elementi, onun kusursuz dengesi ve uyum durumunda deneyimleyin.

Meditasyonunuzu ya da yolculuğunuzu tamamladığınızda, kalp atışınızı yeryüzünün kalp atışıyla uyumlu hale getirin.

Dolunay 12 Haziran’da. Enerjilerimizi sevgide toplamaya ve yeryüzünün içi ve çevresinde bir ışık ağı örmeyi sürdürelim. Haydi çalışmamızı derinleştirelim ve sevgi, ışık, uyum, barış, eşitlik ve herkes için bolluk olan bir dünyayı deneyimlemek olan düşümüzü düşleyerek yaratmaya odaklanalım. 

Eğer Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız, dolunay seremonimiz sırasında bize nasıl katılacağınızı öğrenmek için lütfen ana sayfadan “İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” başlıklı yazıyı okuyunuz.

Güzel bir yaz/kış gündönümü için hayırdualarımı göndermek için topluluğumuza katılıyorum!

29 Mayıs 2014 Perşembe

Dönüşüm: Kelebek Metodu

Robert Moss

Çeviren: Simin Uysal

“The Boy Who Died and Came Back” kitabından seçki

Pek çok kültürde kelebek ruhun en sevilen simgesidir. Yunanca’da psyche (psişe) sözcüğü hem “ruh” hem de “kelebek” anlamına gelir.  Kelebeğin döngüsü dönüşüme açık bir yaşamın modelidir.

Kelebek kanatlarına sahip olmak için tekrar tekrar dönüşmeniz gerekir. Eski kimliğinizin dağılmasına izin vermeniz gerekir.  Eski sizin, hala eskiden kim olduğunuza tutunan direncini aşması için imajinal hücrelerinizi kullanmanız gerekir. Dört farklı yaşam formundan geçeceksiniz. Her değişiminizde, eski benliğinizi tanıyanlar artık sizi tanıyamayabilirler çünkü radikal hatta anlaşılmaz derecede farklı olacaksınız.   

Kelebeğin döngüsü bir yaprağa yapışmış bir yumurtayla başlar. Yumurtadan, ulaşabildiği tüm yeşilliği yemeye çalışan çok aç bir tırtıl çıkar. Tırtıl sonunda yemeyi bırakır ve başka bir yaprağın altına ya da ağacın kabuğuna yerleşir.  Kalın bir kabuk, bir koza oluşturur. Kozanın içinde, huzursuz bir pelteye, birbiriyle durmadan çekişen öğelerin olduğu bir güvece dönüşür.  
Kozanın içinde, simyacının imbiğinde olduğu gibi, tırtıl yeni hücreler üretir. Bilim bunları imajinal hücreler olarak adlandırır. Bunlar tırtılın içinde daha önce aktif olan herşeyden farklıdır. O denli farklıdır ki, tırtılın bağışıklık sistemi onları yok edilmesi gerekli düşmanlar olarak algılar.  Öldürücü hücrelerin işi, dönüşüme direnmek ve bu yaşam formunun yeşile aç bir tırtıl olan eski kimliğini savunmaktır.  

Yeterince imajinal hücre öldürücü saldırıdan kurtulur ve dost topluluklar oluştururlar. Birbirleriyle rezonans oluştururlar. Birbirlerine aynı frekans bandından ulaştıkları sosyal bir ağları vardır.  Bir araya toplanırlar ve kısa zamanda imajinal hareket o kadar güçlenir ki bağışıklık sisteminin polisleri ve ölüm timleri çaresiz kalır.  Bu devrim, aktif imajinal topluluğun sihri olmaksızın hayal bile edilemeyecek bir yaşam formu üretir. Bu, kozasından parlak renkli kanatlarıyla fırlamaya ve ışıkta parlamaya hazır olan kelebektir.

Biyologların değişim hücrelerine verdikleri ad  olan “imajinal”ı seviyorum.  Şairler, mistikler ve şamanlarca bilinen gerçek imajinasyon alemi olan Imajinal Alemi çağrıştırıyor.
Tırtıl halinin savunucuları ile dönüşüm aktörlerinin kozanın içindeki mücadelesi sırasında kendimizi peltemiz çıkıncaya dek dövülmüş, tutunabileceğimiz herhangi birşeye tepetaklak asılmış halde bulabilsek de, çok çok daha fazlası haline gelebilecek kadere ve olasılığa sahibiz.  
Kelebek olmak istiyorsan tırtıl olarak kalamazsın. Eski bağları ve beklentileri bırakmak ve yeni kimliğin belirirken eski kimliğinin dağılıp gitmesine izin vermek zorundasın. Ve yeni biçiminin büyümesi ve kanatlanmaya tümüyle hazır olması için zaman tanımak zorundasın. Kelebeği aceleye getirme.

Zorba’nın yazarı Kazancakis’in otobiyografisinde bununla ilgili harika bir ders veren öykü vardır.  Zeytin ağacının kabuğunda bir koza bulur. Kelebeğin çıkmakta olduğunu görür. Bir süre seyreder ama sonra sabırsızlanır.  Nefesinin sıcaklığı ile kelebek daha çabuk çıkabilsin niyetiyle kozaya üfler. Kelebeğin kozadan çıkmasıyla sevinir. Fakat kozadan zamanından önce çıkarılmıştır. Kanatları buruşuk ve kullanılmaz durumdadır. Kanatların, acelecilik hastalığı olan bir adamın nefesine değil güneş ısısına ihtiyacı vardır. Kelebek Kazancakis’in elinde ölür. Yaşamının sonlarına doğru şunları yazmıştır: “O küçük beden vicdanımdaki en büyük yüktür.”

Kelebeği aceleye getirmeyin ve ölümünü de zamanından önce ilan etmeyin. Bunu California’da Esalen Enstitüsü’nde ders vermeye başladığımda öğrendim. Soğuk bir Kasım sabahı Big House’dan vadiye doğru yürürken bir ayağım havada kaldı çünkü kanatları kapalı, hareketsiz yatan bir kral kelebeğini tam zamanında fark etmiştim. Güneş ışınları ortaya çıkıp da bedenini ısıtmaya ve kanatlarını kurutmaya başladığında, kelebek hareketlendi ve bahçelere doğru uçmaya başladı.  

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Şamanik Bilinç Durumuna Ulaşmak

Modern şamanlar, vizyonsal deneyimin kolayca ulaşılabilir hale geldiği değişmiş bilinç durumuna ulaşmada, genellikle davul veya çıngırak gibi, monoton ve sürücü gücü olan bir vurmalı çalgı kullanırlar. Avustralya’nın şamanları didgeridoo ve/veya çubukları kullanırlar ve Orta Asya’nın Bön Po şamanları gibi bazı geleneklerde ise zil çalarlar. Laponya ve Norveç’in Sami halklarıysa monoton ritimde şarkılar söylerler. 

Araştırmalar, monoton davul ritminin beyni etkileyerek vizyonsal deneyime ulaşmayı nasıl sağladığını ortaya koymuştur.

Uyuduğumuz ve rüya gördüğümüz esnada, beynimiz delta dalgası durumunda iken, tipik olarak saniyede 1 ile 3 devir ya da Hertz (Hz) sinir sinyali ateşler. Uyandığımızda, beyin hızlıca, 8 ila 13 Hz arasında ateşleyen alfa dalgaları durumuna geçer. Bu durum, uyanık ve farkında olduğumuz ama özel bir şey yapmadığımız durumdur. Günün ilk çayını içtiğimizde, beyin dalgalarımız kabaca 13 ila 20 Hz. arasında ateşleyen beta durumuna geçerler. Bunlar konsantre olduğumuz, asıl işimizi yaptığımız ve uyanık gerçekliğin çoğunda işlev gördüğümüz, yüksek-frekanslı beyin dalgalarıdır.

Normal bir günde,beynimizin sol yarıküresi esas olarak bu beta dalgalarında işlev görür. Duygusal ve sezgisel işlevlerimizin çoğunu içeren sağ beyin ise alfa dalgalarında kalır. Tipik olarak, beynimizin bu iki yarısı arasında gidip geliriz, böylece dünyadaki işlerimiz (beta) ve yaratıcı düşünme için dinlenme molalarına (alfa) bağlı dalgalanmalar deneyimleriz.

Alfa durumunun altında ve uykudaki delta durumunun yukarısında, beynin tipik olarak 4 ila 7 Hz arasında sinir uyarımları ateşlediği, yaygın olarak teta durumu adı verilen bir ara bölge bulunur. Bu durum, Zen ustalarında ve transandantal meditasyon yapanlarda, fizik ve trans medyomlarında ve değişmiş bilinç durumundaki şamanlarda kaydedilmiş derin, yansıtıcı, rüya benzeri bir durumdur.
Vizyonsal deneyime teta durumundayken kolayca ulaşılır, bu olgu yüksek bilinç durumlarını araştıranlar tarafından onaylanmıştır. Davul veya çıngırak, bu vizyonsal bilinç durumuna ulaşmaya büyük biçimde hizmet eder. Saniyede dört ila yedi kez vurulan davulun monoton vuruşlarını veya çıngırağın kuru fısıltılarını dinlediğimiz sırada serebrumun her iki yarısı bu ritme uyar, aslında davulun veya çıngırağın ses dalgalarının sürüşünü izlerler. Beynin her iki yarısı, buna yanıt olarak, senkronize olarak saniyede 4 ila 6 Hz arasında atımlar ateşlemeye başlar ve böylece bireyin hafif bir transa girmesine izin verir. Dünyalar arasındaki esrarlı alanı bulabileceğimiz yer de tam olarak burasıdır.

23 Mayıs 2014 Cuma

FARKLI BİR SÜPERMEN HİKAYESİ

Simin Uysal

Şamanlar "gördüğümüz her şey bizim yansımamızdır" derler. Rüyaları anlamada, başlangıç için, gördüğümüz herşeyi ve tüm karakterleri kendi benliğimizin bir yönü olarak incelemek son derece aydınlatıcı olabilir. Buna iyi bir örnek olabilecek bir rüyamı paylaşmak isterim:

"İçi aydınlık fakat tanımadığım bir binanın merdivenlerinden yukarı telaşla koşuyorum. En üst kata vardığımda, büyük pencerelerin önündeki merdiven sahanlığında Süpermen'i Scarface'teki Al Pacino'ya benzer bir adamla karşı karşıya buluyorum. Süpermen'e öfkeyle saldırıyor. İlk önce onun hiçbir koşulda Süpermen'e zarar veremeyeceğini düşünüyorum. Fakat, son derece şık takım elbiseli, iş adamı görünümünde olan Al Pacino kendisinden hiç beklemeyeceğim kadar güçlü. Süpermen'in resmen pestilini çıkarıyor. Dehşet içindeyim. Süpermen yere yığılıyor. Bense başındayım. İçeri Al Pacino için çalışan yaşlıca bir kadın giriyor. Elinde bir şırınga var. Ona Süpermen'in güçlerini yok edecek bir iğne yapması talimatını vermiş. İçimden "bu herşeyin sonu olur" diye geçiriyorum. Kadın karşımda, iğneyi yapmak üzere Süpermen'in diğer yanında dizlerinin üzerine çöküyor. Gözgöze geliyoruz. Bakışları yumuşak. Bana hafifçe gülümseyerek göz kırpıyor ve Süpermen'in güçlerini yok edecek iğneyi yaparmış gibi yapıyor. Artık Süpermen'in sihrini kaybetmiş ve "normal birisi" olduğuna inanan adamla birlikte yanımızdan ayrılıyorlar.

Etrafı inceliyorum. Tek çıkış yolumuz pencere fakat çok yüksekteyiz. Aşağıda, ileri doğru uzanan muhteşem bir ova var. Tek çaremiz uçmak. Acaba Süpermen hala uçabiliyor mu diye biraz endişeliyim. Kötü dayak yedi çünkü. O sırada Süpermen yanıma, pencerenin önüne geliyor. Bana "hazır mısın uçmaya?" diye soruyor. Gerginim. Elimi tutuyor ve "gözlerini kapat, üçe kadar sayacağım ve havalanacağız, bana güven" diyor. Başka çare yok. Gözlerimi kapıyorum. Süpermen "hadi, bir iki üç" diyor. Havalanıyoruz. Uçabildiğimi yeniden hatırlıyorum ve çimenlerin üzerine yumuşak bir biçimde indiğimizde tarifsiz bir mutluluk içindeyim. Süpermen'le birbirimize bakıyoruz. Onun gözlerinde ve gülümsemesinde de mutluluk okunuyor."

Ve bu rüyadan büyük bir mutlulukla uyandım.

Rüya günlüğüme yazarken, "uzaylı oyununu" oynadım. Uzaylı oyunu, rüyadaki özellikle "ünlü" karakterleri sanki dünyayı ilk defa ziyaret eden ve onlar hakkında hiçbir fikri olmayan bir uzaylıya anlatır gibi anlatmak. Scarface'teki Al Pacino'ya benzeyen adam bence bir yetişkin. Hayatın zorluklarıyla ve acımasız gerçekleri ile mücadele eden ve hayatında sihire yer olmayan "gerçekçi" bir karakter. Süpermen ise benim çocukluk kahramanım. Benim için en önemli özelliği uçma yeteneği. Ayrıca normal hayatta sihirli yeteneklerini, beceriksiz bir gazeteci kimliği ile saklayan biri. Tertemiz bir kalbi var ve insanların iyiliği için çalışıyor. Kadın ise rüyaya ayrı bir sürpriz katıyor. İyi kalpli ve Süpermen'i koruyor. O da Süpermen gibi gizlice iyiliğe hizmet ediyor.

Elbette ki günlüğüme yazdıklarım bunlardan fazla. Kimseyi sıkmak istemem. Söylemek istediğim şey, rüya karakterlerine kendi benliğimizin farklı yönleri olarak bakmanın içgörü sağlayabileceği.

Rüyanın hatırlattığı diğer bir şey ise Sandra Ingerman'ın bir eğitimde anlattığı bir öykü. Yaşlı kızılderili bir gün torununa pek çok şeyden bahsederken şöyle diyor: "Evlat, içimde iki kurdun sürekli savaştığını hissediyorum. Biri öfke ve kin dolu, diğeri ise şefkat, iyilik ve sevgi dolu" Torun büyükbabasına "peki hangisi kazanacak?" diye soruyor. Büyükbabanın cevabı "Hangisini beslersem!"

Bu rüya beni içimizdeki çocukları, onların hayata sihirli, meraklı bakışlarını nasıl unuttuğumuz ve "acı gerçeklere" karşı savunma güdüsüyle nasıl öfkeyle saldırdığımızı düşündürdü. Peki biz yaşamlarımızda düşüncelerimiz, sözlerimiz ve tavırlarımızla neyi besliyoruz? Neyi büyütüyoruz? Benim buna cevabım, uzunca bir zamandır "Süpermen".

Rüyalarda gündelik zihnimizin ulaşamadığı içgörü, bilgelik ve şifa kaynaklarına ulaşırız. Ve onlara dikkat gösterip, çalışarak hayatımıza sihri yeniden getirebiliriz.          

Robert Moss'un dediği gibi "Uçmak için doğduk ve rüyalarda ruhun kanatları olduğunu hatırlarız." Ya da pelerini!

29 Nisan 2014 Salı

Dönüşüm Haberleri Mayıs 2014

Sandra Ingerman

Çeviri: Simin Uysal


Yalnızca görünen dünyaya odaklandığımızda spiritüel yolumuzdan çıkmak çok kolay. Şartlanmış zihin ve kolektif dış dünyada meydana gelen travma ve dramaya çekiliyor ve bunlara cezboluyor.  

Şartlanmalarımızla bu denli hipnotize olmak zorluk yaratıyor. Yalnızca güçlükleri algılamak yerine yaşamın sunabileceği güzelliklerine odaklanmak, pek çoğu için mücadele gerektiriyor. 

Yoğun bir çalışma gününden sonra kurumuş dere yatağımda yürüyüş yapıyordum. Zihnimi boşaltmak ve stresten arındırmak için bir yola ihtiyacım vardı. Geçmişteki yazılarımda da yazmış olduğum gibi, yürüyüş yaptığım kuru dere yatağı benim için sihirle dolu bir yer. Aynı yerde 18 yıldır yürüyüş yapıyor olmak ve ayaklarımın yeryüzüyle derinden bağlantısını hissetmek benim için şifalandırıcı bir merhem. Ve yıllar boyunca, bana hem yolumda rehberlik eden hem de görünmeyenin gücü ve yaşamın büyüsünü anımsatan pek çok işaret aldım.  

Doğada yürüyüş yapabileceğim böylesine tanıdık bir yerim olmasa nasıl merkezimde kalırdım gerçekten bilemiyorum. Dostum haline gelen ağaçları ziyaret edebiliyorum, kızıl kritalimsi kayaları seyredebiliyor ve kuşların şarkılarını dinleyebiliyorum. Burası yalnızca mesajlar aldığım bir yer değil aynı zamanda da bir rahatlama yeri.

Santa Fe’de kuraklık var. Bildiğimiz gibi, gezegenin her yeri iklimdeki aşırı uçta değişimleri deneyimliyor.  Ve eğer yalnızca araştırmalara inanacak olursak, değişimler artacak. Hala dengeyi davet edebilme gücümüz olduğuna ve insan davranışlarının gezegen üzerindeki etkilerini değiştirebileceğimize inanıyorum.

Yürüyüş yaptığım sırada kuraklık ve bu arazinin kaderi ile ilgili olarak endişelenmeye başlamaya engel olamadım. Gelecek ile ilgili ve bu büyüleyici güzellikteki manzarada yürüme zevkini daha ne kadar sürdürübileceğim hakkında düşüncelerimin içinde kayboldum.

Ve sonra kendimi, zorlukları beslediğim yerden, manzaranın bana sunduğu armağanları takdir etmeye çektim. Algımı arazinin ilahi sağlığını görmeye doğru değiştirmem gerekti.  

 Algımızı değiştirmek ve yeryüzü ve yaşam ağındaki herşeyin ilahi sağlığını görmek üzerine daha önce de yazmıştım. Bunu yaparken hissedebildiğim fiziksel bir değişim olduğunu görüyorum.  Güçlüklere karşı arazinin sağlığını algıladığım zaman üçüncü gözümün açıldığını hissediyorum. Ve gizli görüşümle gördüğüm herşey değişiyor. Bu, yalnızca görüneni değil ama görünmeyeni de gören bir çift gözüm daha olması gibi. Bu diğer çift gözle ağaçlar, bitkiler ve tüm canlılardaki gücü görüyorum. Ve üçüncü gözümle görürken, yansıttığım herşeyi değiştirebiliyorum. Son derece hayret verici.

Geçtiğimiz birkaç ayda kendimi Doğanın İlahi Zekasına daha fazla teslimiyet içinde hissettim.  Tüm hücrelerimde Santa Fe’nin ruhunun ne yaptığını bildiğini hissediyorum. Onun arazinin değişimine ve şekillenmesine izin verişine güveniyorum. Rasyonel düzeyde, olup biten herşeyi anlayamıyorum. Fakat evrim sürecine güvenim ve inancım var.

Çevreyi korumak için eylemde bulunmayı sürdürmemiz gerekiyor. Fakat bunu spiritüel çalışmamızı güçlendirme ile harmanlamamız gerek.

Spiritüel çalışmamızın anahtar bölümlerinden biri de canlı olan herşeydeki güzellik, ilahi güç ve ışığa odaklanmak.

Çoğumuz ilahi olana dokunabilmek ile egosal durumlar olan endişe, korku ve öfke arasında gidip geliyoruz. 

Kendiniz ve dünya için olanlar hakkındaki algınızı değiştirmek için daha çok görünmez duyunuzu kullanmayı deneyin. Yeryüzüne ve dünyaya ışık yansıtmanızın yolu belki de benim yaptığım gibi, üçüncü gözünüze odaklanmak ve onu açmak olabilir.

Çünkü dünyanın bizim yansımamız olduğunu biliyoruz. Görünmez görüşünüzle yansıttığınızın görüntüsünü değiştirdiğinizde yaşamınızı ve yaşam ağına bağlı herşeyi değiştirmiş olursunuz.   


Üçüncü gözüm açık halde yürürken, şartlanmış zihin hakkında da derinlemesine düşündüm. Gelecek nesillerin sevgi ve ışığı bizden daha kolay algılayıp yansıtabileceğini merak ettim. Tüm güçlükler ve değişimlerin ortasında sevgi ve ışık için araç olmak için çok çalıştığımızı hissediyorum. 

Fakat gerçekten de bilinçte bir evrim olacak ve insanlar günlerini güzellik, ilahi ışık ve sevgiyi algılayarak geçirecekler mi? Bu tarz bir yaşamın meydana geldiğini genişlemiş algı duyumla kesin olarak görebiliyorum.

Şimdilik çalışmamızı yapıyor ve ilahi olanı deneyimlemek ile yalnızca zorlukları gördüğümüz ve korku, öfke ve üzüntü hallerine girdiğimiz dualite hali arasında gidip geliyoruz.

Bir arkadaşımla birlikte bir aplikasyon tasarımı üzerinde çalışıyorum. İlk versiyonunu test ediyorum ve iki saatte bir bana uyarı vermeye programlı bir cihazım var. Uyarıyı çan sesleri ile veriyor. Ve çan seslerini duyduğumda yapmam gereken şey, durup ne hakkında düşündüğüme bakmak.

Gün içinde çan seslerini duymayı sevdiğim zamanlar var. Ve cihaza haykırdığım ve onu duvara çarpmak istediğim zamanlar da mevcut. Günün stresi içinde kaybolduğumda durmak ve bilinç durumum hakkında düşünmek istemiyorum.

Kendimden emin olarak söyleyebilirim ki, bu sürekli uyarıya geçmiş yıllara göre çok daha olumlu tepki veriyorum. Spiritüel uygulamalarıma odaklanmamın hayatımı daha bilinçli yaşamamı sağladığını gerçekten anlayabiliyorum. Ve ışık ve sevginin enerjilerini beslemek için düşünce ve duygularımı yeniden çerçevelemem gerektiğinin bana anımsatılmasını istiyorum. Kendi hayatımda, tüm yaşamda ve yeryüzünde büyümesini istediğim enerjiler bunlar.  Ve büyümesini istediğiniz enerjileri beslemeniz gerekir.

Aynı zamanda farkediyorum ki alarm nedeniyle (hafif tabirle) huzursuz hissettiğimde hemen bakabileceğim  moralimi düzelten bir sözcük, cümle ya da fotoğraf  varsa huzursuzluğum yalnızca birkaç saniye sürüyor. Çevremde böyle görseller bulunması düşünce dizimi değiştirmeme gerçekten yardımcı oluyor.  

Bilincinizi değiştirecek sözcük, cümle veya bir fotoğrafı yanınızda bulundurmayı lütfen düşünün. Bunu gün boyunca yapmak önemli. Çünkü stresli zamanlarda algımızı ve bilincimizi değiştiremiyorsak, o zaman spiritüel çalışmamızın bize nasıl fayda sağladığını kendimize sormamız gerekir.

Günün bir bölümünü sevgi ve ışık yayarak, bir bölümünü de çalışma hayatında, yapmamız gereken ufak işleri yaparken ve gün içinde oradan oraya koştururken doğal olarak ortaya çıkan streslerden dolayı öfke durumuna geçerek geçiremeyiz. Yalnızca kendimize uygun zamanlarda spiritüel bir durumda olamayız. 

Uygulamanızı sürekli hale getirmek için yollar bulmanız önemli. Spiritüel çalışmama odaklanmamı sürdürmemi sağlayacak, görebileceğim birşeye sahip olmanın benim için son derece gerekli olduğunu farkettim.

Kendinizi sabote eden, engelleyici düşünceler ve hüsran yerine size, sevgi ve ışık yaymayı hatırlatan ve bunun için ilham veren, yanınızda taşıyabileceğiniz bir şey bulun.

Kullandığınız sözcükleri ve düşüncelerinizi sizi olumlu bir sonuca götürecek biçimde değiştirmeyi öğrendikçe uygulamanızın nasıl güçlendiğini ve istikrarlı hale geldiğini farkedin.

Spiritüel uygulamamızın bir bölümü yoğun kolektif enerjilerden temizlenmek için düzenli seremoniler yaratmayı içerir. Aralık 2012 Dönüşüm Haberleri’nde kendimizi ve kolektifi temizlemek için ağır bilinç durumlarını bir ışık kazanına bırakmayı önermiştim. 


Kolektifte inanılmaz miktarda korku, öfke ve hüsran mevcut. Kendi negatif enerjilerimizle besleyerek biz de bu kolektif enerjileri artırıyoruz. Ve parçası olduğumuz kolektif enerjiden de etkileniyoruz.

Bu ay, size veya kolektife hizmet etmeyen enerjilerden arınmak için bir seremoni üzerine meditasyon ya da şamanik yolculuk yapmak için zaman ayırın. 

Size hitap eden bir elementi kullanabilirsiniz. Eğer hava elementi size hitap ediyorsa, o zaman tütsü yakabilir ve kendinizi salıvermeniz gereken şeylerden arındırabilirsiniz. Lütfen salıverdiğiniz enerjileri niyetiniz ile sevgi ve ışığa dönüştürmeyi hatırlayın.

Eğer ateş size hitap ediyorsa, o zaman size hizmet etmeyen enerjileri bir şöminenin içinde yakacağınız ateşin alevlerine bırakabilirsiniz.  Ya da bir mumun alevine konsantre olabilir ve ateşin dönüştürülmesi gereken enerjileri dönüştürmesine izin verebilirsiniz. Ayrıca meditasyon ya da şamanik yolculuk yapabilir ve kendinizi arındırmak için olağan dışı alemlerde de bir ateş seremonisi yapabilirsiniz.

Dönüştürülmesi gereken enerjilerden kendinizi arındırmak için su kullanabilir ve suya akan bu enerjileri niyetle sevgi ve ışığa dönüştürebilirsiniz. 

Enerjiyi dönüştürürken, toprağa bırakmaya ihtiyaç hissetiklerinizi gömmek de çalışmak için bir yol. Onunla saygı ile onurlandırarak çalıştığınızda, toprak bu enerjileri verimli bir bir toprağa haline getirecektir.  

Sonraki adım ise dönüştürülmesi gereken ağır kolektif enerjileri temizlemek için meditasyon ya da şamanik yolculuk yapmak olacaktır. Bunu küresel bir topluluk halinde yaparken, pozitif değişimin gerçekleşebilmesi için eterlerde temiz bir alan yaratmış olacağız. Ve tüm düzeylerde daha rahat nefes alabileceğiz. 

Bu çeşit arınma seremonilerini düzenli olarak gerçekleştirmek için karar verin. Aynen kendimizi fiziksel olarak temizlediğimiz gibi spiritüel temizlik sürecine de düzenli olarak devam etmeliyiz. Böyle bir seremoninin spiritüel çalışmanızı ne kadar desteklediğini farkedin. Böyle enerjilerle tıkandığınızda spiritüel uygulamalarınızı sürdürmek zordur.


Dolunay 14 Mayıs’ta. İşe kendinizi spiritüel olarak temizleyerek başlayın. Transfigürasyon uygulamanızın derinliğini desteklemek için biraz hazırlık çalışması yapın. Yüzeysel biçimde çalışmak yaşam ağının sağlığına katkıda bulunmaz. Transfigüre olmak için yaşamınızın zorunlulukları ve olağan endişelerinizi geride bırabildiğiniz bir zamanı seçin.

Bilincinizi yükselten bir müzik dinlemek isteyebilirsiniz. Bazıları derin bir spiritüel durumu desteklemek için şarkı söylemeyi ya da dans etmeyi faydalı buluyor. Kendiniz için uygun olan yöntemi bulun.

Transfigüre olun ve ilahi olanın ışığını tüm hücrelerinize mas edin. Işığı içinize çekin. Işık yayın ki yeryüzünün içinde ve çevresinde aksın ve parlasın. Işık ağını sevgi ile besleyin. Parlak bir ışık ağını örerek oluşturmaya devam edelim.

Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız lütfen ana sayfadaki “İnsanlardan Oluşan bir Işık Ağı Yaratmak” yazısını okuyunuz.



7 Nisan 2014 Pazartesi

DUYGULAR, DUYGULAR, DUYGULAR!


Simin Uysal 

Bir rüyayı anlamak için ilk ipucumuz DUYGULAR, DUYGULAR ve DUYGULAR dır.

Bir rüyanın niteliği ve rüyanın nasıl keşfedilmesi gerektiğine dair en iyi rehberlik, rüyadan hangi duygularla uyandığımızda saklı olabilir. Bu duygular bize rüyanın olumlu ya da olumsuz mu olduğunu, önem derecesini, kişisel olarak bize yakınlığını ya da uzakta bir yerlerde veya başka birine olan şeylerin yansıması mı olduklarını anlatır. İlk duygularımız  bunların yanında, rüyanın bedensel sağlığımız, gelecekte meydana gelebilecek olaylar ya da başka bir gerçekliğin deneyimine ait olduklarına dair yol gösterdikleri gibi rüyanın birebir ya da sembolik olarak okunması gerektiğine dair ipuçları da sunarlar. 

Rüya sırasındaki duygular da dikkate değer olmakla birlikte, ilk uyandığımızdaki duygular çok daha fazla yol göstericidir. Burada bahsettiğimiz duygular, rüyadan ilk uyanırken hissettiklerimiz, evdekilerle ya da yakın arkadaşlarımızla konuştuktan sonrakiler değil.

Konunun ne denli önemli olduğunu,  Osmanlı tarihinden bir örnekle anlatmak istiyorum. Aslı Niyazioğlu’nun “Aşık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar” adlı derlemesinde(1) Figani’nin rüyasının Karabalizade tarafından yanlış yorumlanmasına ilişkin harika bir makalesi mevcut. Makalenin konusu 1532 yılında veziri azam İbrahim Paşa tarafından idam ettirilen ünlü şair Figani. İbrahim Paşa’nın 1526 yılındaki Buda seferinden sonra üç tane heykeli getirtip sarayının bahçesine diktirmesinden sonra, “dünyaya iki İbrahim geldi. Birisi putları yıktı, diğeri dikti” diyen beyitin etrafta dolaşmaya başlaması ve Figani’ye atfedilmesi üzerine Figani yakalanıp asılır.  

Niyazioğlu’nun makalesinin kaynağı, Figani’nin biyografisini idamdan 30 yıl sonra yazan Aşık Çelebi (Meşairüş-Şuara).

Rüya, idamından üç gün önce, Karabalizade’nin evindeki neşeli bir toplantının sabahında Karabalizade’nin Figani’yi “gamlı fıstık gibi ağzını bıçaklar açmaz” halde bulması üzerine Figani tarafından felakete yorduğu bir rüya gördüğünü ve bu yüzden çok üzgün olduğunu söyleyerek anlatılıyor.  
 

Bu gece gördüm ki iskelede bir minare yapılmış; devlet sahiplerinin himmeti gibi yüksek ve aşığın ahının dumanına benzer. Teklif ettiler çıktım. O minarede ezan okudum ama içime bir korku geldi ki canımdan vaz geçtim.


Karabalizade rüyayı duyunca güler ve Figani’ye rüyasının hayır olduğunu ve “başka türlüsünün olanaksız olduğunu” söyler ve Figani’nin korku ve üzüntüsüne rağmen bunu bir atama rüyası, mekanı da Eminönü olarak yorumlar. Bu atamaya yardım etmek için hemen aynı gün Defterdar İskender Çelebi’ye gideceğini ve Figani için gümrük katipliği ataması alacağını, “böylece iskelede denize nazır gümrükte yiyip içerken vergi tahsil edip, sohbetler ile zevk ve neşeden yükselen sesin etrafa yayılsın, tabiri böyle vaki olsun” der.   
   
Burada Karabalizade Figani’nin rüyası hakkındaki korkusunu (ölüm korkusu ve aşıkların ahlarından yükselen yoğun ve uzun dumana benzettiği minare de dahil) dikkate almıyor. Dolayısıyla da, Figani’yi üç gün sonra apar topar Tahtakale’den götürülüp, dövülüp halka teşhir edildikten sonra Eminönü’ndeki balık pazarındaki idamına hazırlamak (engellemek demiyorum çünkü bir veziri azam birinin katline ferman verdiğinde engellenebileceğinden pek emin değilim) için hiçbir şey yapılamıyor.

Burada rüyayı görenin duygularına önem vermeyip sadece şekil üzerinde durması ile Karabalizade’nin yaptığı yanlışı görebiliyoruz. Karabalizade’nin şekilsel olarak “yüksek makama” yorduğu minare aslında Figani’nin Eminönü’ndeki darağacının bir görüntüsü ve bize ipucunu da yine Figani’nin rüyası hakkındaki güçlü duyguları veriyor.


Kaynak

1. “Rüyaların Söyledikleri”, Aslı Niyazioğlu. “Aşık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar”. Derleyenler: Hatice Aynur, Asli Niyazioğlu. Koç Üniversitesi Yayınları