27 Şubat 2014 Perşembe

Dönüşüm Haberleri Mart 2014

Sandra Ingerman              

Fiziksel düzeyde, gezegenin durumu korkunç görünüyor. Fakat spiritüel boyutta değişim için hazır. 

Çevrenin mahvolmasına katkıda bulunan kararların nasıl alınabildiğini hayret içinde seyrediyorum. Pek çok insanın hangi kimyasalların güvenle tüketileceğini bildiren bilimsel araştırmalara güvendiğini de izliyorum. Çevresel etki raporları, araştırma yapılan projelerden finansal yarar sağlayacak büyük şirketler tarafından finanse ediliyor.

Çoğu insan trans halinde kalmayı tercih ediyor ve sağlıklarını koruma konusunda akıllıca seçimler yapmıyor. Kimin kimyasallar ya da petrolle kirlenmiş suyu içmenin veya böcek ilacı püskürtülmüş yiyecekleri yemenin güvenli olduğu konusunda araştırmacılardan gelecek bir açıklamaya ihtiyacı olabilir? 

İnsanların kendi içsel bilgelikleri yerine neden gerçekleri söylemeyen veya çevreye bıraktıklarımızın uzun dönemdeki etkilerini bilmeyen yetkililere güçlerini teslim ettikleri konusu merak uyandırıcı.

İnsanların neler olduğunu bildiklerini ama olumlu değişimler için nasıl katkı yapacaklarını bilmeye gelince donup kaldıklarını düşünüyorum. Ve elbette pek çoğu da hayatta bunaldıklarından, transta ve duyarsız kalmak daha kolay geliyor. Pek çoğu kafasını yorganın altına saklayabileceğini sanıyor. Biz farklı olduğunu biliyoruz

Su kaynaklarının kimyasallarla kirlendiği Batı Virginia’da pek çok tartışma yaşandı. Araştırmacılar suyun içmek için güvenli olduğunu söylediler. Pek çok ebeveyn çocuklarına bu suyu içirmeyi ve onunla banyo yaptırmayı reddetti. Sağduyuları ile hareket eden ebeveynlerin doğru olanı yaptıklarını düşünüyorum.

Resmi bir görevli, Batı Virginia sakinlerinin deney faresi olarak kullanıldıklarını söylemelerinin onu dehteşe düşürdüğünü söyledi. Fakat toprağımıza, suyumuza ve havamıza bırakılan kimyasalların uzun dönemli etkilerini gerçekten kimse bilmiyor.

İçsel bilişimize ve sezgimize güvenmek zorundayız. Çünkü, açık söylemek gerekirse, insanlar doğaya aykırı hareket ediyor. Ve biz de doğanın parçası  olduğumuz ve ondan ayrı olmadığımız için, toplumun eylemlerinin sonuçları da olacaktır.

İnsanlığın, çevreye yapılanların hem yaşam ağındaki tüm canlıları hem de yeryüzünü etkilediği olgusuna uyanmaları için ne gerektiğinden emin değilim.

Bazen insanlık kolektifine olan inancımın azaldığını görüyorum. Aynı zamanda da ruha ve ruhsal topluluğa olan inancım da artıyor. Zira umudun olduğu yer burası. Ve umut olmadan da devam etmek için bir neden yok.

Kolektif, insan davranışlarının sonuçlarına uyanana kadar spiritüel çalışmamızı güçlendirmeli ve buna odaklanmalıyız. Çünkü spiritüel gelenekler asırlar boyunca toksinleri dönüştürebileceğimizi göstermiştir. Ve bu da Yeryüzü için Şifa çalışmasının temelidir

Varolan herşeyi ışık olarak algılamayı sürdürmeliyiz. Güneşin ışığının yanında soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun ve yediğimiz yemekteki ışığı da mas etmeliyiz. Yuvamız olan yeryüzünü etkileyen seçimlerde duyarsızlık, aç gözlülük ve cehaletin olduğu bu zamanda büyümemizi sağlayacak araçlara sahibiz.

İlahi olanın dönüştürebileceğini ve şifaya ihtiyaç olanı şifalandırabileceğini biliyoruz. Spiritüel metotlar sayesinde bize geri yansıyacak olan uyum ve denge duygusunu yeniden kazanabiliriz.

Muhtemelen yalnızca rasyonel ve olağan bilinç alemlerini kabul eden insanlardan daha farklı bir dalgayla seyredeceğiz.

Geçen yıl da yazdığım gibi, önümüzdeki meydan okuma dışarıdaki dünyada ne olursa olsun spiritüel çalışmamıza odaklanmak. Artık ego ile ruhun yollarını birbirine karıştırmayı göze alamayız. İçinde yaşadığımız zaman bir seçim yapmamızı gerektiriyor.

Çevrede olup biten her şeyin farkında olmama rağmen yokluk inancı ve korkuya teslim olmayı reddediyorum.   Doğaya ve yaşam ağındaki herşeye saygı gösterip onurlandırmak olan spiritüel çalışmamı sürdürmek için açık bir seçimde bulunuyorum. Ruhun gücüne inanmayı ve korkuya doğru hareket eden toplu bilince teslim olmamayı seçiyorum. Korku kontrol arzusunu yaratır. Ve kaderimizin kontrolü yalnızca ruha aittir.  Küresel spiritüel topluluğun güçlenmesine yardımcı olmaya bağlılığımı da sürdürüyorum. Çünkü birlik içinde beraberce çalışarak çok büyük değişim yaratma yeteneğimiz var

Aynı anda hem korku hem de ruhtan hareket ile çalışamayız.

Evet, topluluklarımızda fikirlerimizi ifade etmeli ve çevreyi etkileyen siyasi kararlarda mantığın sesi olmalıyız. Ve aynı zamanda, küresel bir topluluk olarak hep birlikte çalışmamıza odaklanmalıyız. Yaşadığımız dünyayı değiştirebilecek olan, uygulamalarımızla bizden doğacak olan ilahidir.   Ruha teslim olmalı ve çalışmamızı yapmalıyız. Ruhun gücüne olan inancımızda sağlam durmalıyız. İlahi olan, ışık ve sevgi için araç olmanın tek yolu bu.

1990’ların başında televizyonda bir belgeseli nasıl izlediğimi hala apaçık hatırlarım. Araştırma, yeryüzünün pek çok bölgesinde ortaya çıkabilecek olan aşırı kuraklıktan bahsediyordu. Tam bir çöl olan Santa Fe’de yaşayan biri olarak paniğe kapıldğımı hissettim.  
Ertesi gün bir şamanik yolculuk yaptım ve spiritüel öğretmenim İsis’i ziyarete gittim. Ona korkumdan bahsettim. Bana sert biçimde “suyunun olmayacağına inanırsan o zaman suyun olmayacaktır” dedi.

İsis, bu söylediklerini ben daha “Yeryüzü için Şifa” çalışmama başlamadan söylemişti. O zamanlar hala ikinci kitabım olan “Yuvaya Hoşgeldin”i yazıyordum.

İsis’in bana vermiş olduğu mesaj, beni algımızın nasıl gerçekliğimizi yarattığını öğrendiğim bir dizi yolculuk yapmaya yönlendirdi. Ve bu da Yeryüzü için Şifa çalışmasının temel öğretilerinden biridir.

Her şart altında, hatta yıkım ve felaketin ortasında bile yaşamın ışığı, güzelliği ve sevincini algılamayı seçebiliriz. İçimizde ve dışımızda olan ilahiliğin ışıyabilmesi işte bu yükselmiş algıda mümkündür. İlahi olan yalnızca yüreklerimizi açtığımızda ortaya çıkar.

Ve ölüm ve yıkım olurken bile yeni bir yaşamın doğduğunu hatırlamalıyız.

Kitaplarımın pek çoğunda 1960’lı yıllarda Findhorn, İskoçya’da biraraya gelmiş olan bir spiritüel topluluk hakkında yazdım. Kendi sebzelerini yetiştirme konusunda kararlıydılar. Fakat toprak kumdu ve sebze yetiştirmeye uygun değildi. Doğa ruhları yani gizli halk ortaya çıktıkları ve bu toplulukla işbirliği içinde beraberce çalışmaya başladıkları zaman sebzeler de yetişti. Ve sebzeler mucizevi boyutlara ulaştılar. Bu bize doğa ruhlarıyla nasıl ortaklaşa çalışabileceğimizi gösteren muhteşem bir örnek.

Spiritüel geleneklerce anlatılan ve insanlar kişisel içsel çalışmalarını yaptıkları ve değişime hazır olduklarında ilahi olanın nasıl devreye girip, yardımda bulunduğunu anlatan pek çok öykü vardır.

İnanıyorum ki, spiritüel uygulamalarımıza odaklandıkça ve onları güçlendirdikçe görünür ve görünmez arasındaki perdeyi de açarız ve ilahi olan ve yardımcı ruhlar yaşamı sürdürebilmek için bizimle ortaklık içinde çalışabilirler.

Şubat ayında bir sabah pek çok düşünce ile uyandım. İçinden geçtiğimiz değişimler son derece yoğun. İklimsel değişimlerin yanısıra şiddet ve siyasi çalkantılarda da artış var. Pek çok arkadaşım ve meslekdaşım ya ağır hastalıklardan yeni kalkıyorlar ya da aşkın alemlere geçtiler.

İnsanlığın toplu olarak inisiyasyonun sonraki aşamasına girdiğini hissederek ve bilerek uyandım. Bir inisiyasyon eski yaşam biçiminin ölümünü yaratır. Ve bu yoğun değişimin içindeyken inisiyasyonun sonraki aşamasından uyuyarak geçebileceğimize inanmıyorum.

Bizi inisiyasyonun sonraki aşamasında taşıyacak olan içimizdeki ruhun gücüdür. Bedenimiz ve zihnimiz içinde bulunduğumuz değişimlerde bize güç verecek olan şeye sahip değildir. Ama ruhumuz  ihtiyacımız olana sahip.

İçsel ruhumuzla, ilahi ışığımızla derin bir bağlantı kurmalıyız. İlahi ışığın ne olduğunu yalnızca zihnen kavradığımız yapay bir bağlantı yaratamayız.

Geçtiğimiz aylarda sizi cesaretlendirmiş olduğum gibi, lütfen transfigürasyon uygulamanızı yenileyecek ve tazeleyecek yollar bulun ki yapay bir düzeyde çalışmış olmayasınız. Derine dalın!

Aynı öğreti, diğerlerindeki ilahi ışığı fark etmemiz konusunda da geçerli. Genellikle yapay biçimde “herkes ve tüm yaşam ilahi ışıktandır” cümlesini kullanıyoruz. Zihinsel bir farkındalığın ötesine geçmeliyiz.

Gerçekten ruhun gözlerinden bakın ve herşeyden parlayan parlak güneş ışığını algılayın. Gerçek şamanların, mistiklerin ve şifacıların mucizevi şifalarını icra ederken yapmış oldukları budur. Tüm yaşamdaki ışığı gerçekten görün ve tanıyın.

Danışanlarla çalışanlarınız, çalışmalarınıza transfigürasyon uygulamasını entegre edin. Yeryüzü için Şifa eğitiminin Spiritüel Işıkla Şifa bölümünde bunu öğretiyorum.


Danışanınızın yanında transfigüre durumda otururken onu parlak ışık olarak algılamak şifada mucizevi sonuçlar yaratmıştır. Son derece güçlü şifa çalışmaları yapan Dory, aldığı sonuçlara baktığında diğer uygulamacıların neden bu sekilde çalışmadıklarını anlamadığını söylüyor. Bu şekilde çalışırken, konsantrasyonunu koruyabildiği sürece transfigüre durumda oturuyor. Dory için bu 45 dakika sürebiliyor. “Wavepool” (Robert Rand) gibi, transfigüre durumunu sürdürmesine yardımcı olan bir meditatif müzik dinliyor.

Dönüşüm Haberleri okurlarından biri bana yazarak depresyon konusuna değinmemi rica etmiş. Çünkü depresyonda olduğu zaman ilahi ışığını deneyimleyemediğini paylaşmış.

Depresyon geçmişim var. Ve beni spiritüel yoluma yönlendiren şey de depresyonum olmuştu. Geleneksel tıbbi bir tedaviye başvurmadım. Kendi adıma, depresyonumla çalışmamda spiritüel uygulamalarımı derinleştirmenin büyük başarı getirdiğini gördüm. Depresyonum beni her zaman spiritüel keşiflerimi ilerletmeye ve büyümem, gelişimim ve evrimimde şu anda olduğum yere sevk etti.

Değişen duygusal durumlarım yaratıcılığımı ateşler. Karanlık bir duruma girdiğimde bununla mücadele etmem. “Tek çıkış yolu içinden geçerektir” olan mantramı muhafaza ediyorum.

Olanı kabul ediyorum. Böyle zamanlarda ben de ışığımı deneyimleyemiyorum. Ama ışığımın kaybolduğuna inanmıyorum. Yalnızca onunla bağlantı kuramıyorum. Zaman içinde bunun benim için karanlıkta birşeylerin oluştuğu zengin ve verimli bir zaman olduğunu anladım. Yaratıcı alevim ilerlememi sağlıyor.

Depresif durumlardan geçtiğini hissedenleriniz için söylüyorum ki böyle zamanlarda ilahi ışığınızla bağlantı kuramamanızı anlıyorum. Fakat ışığınızın hala parlak biçimde yayıldığını lütfen hatırlayın. Rehberliğiniz doğrultusunda kendinizle ilgilenin. Annemin de eskiden söylediği gibi “Bu da geçecektir”. Olanla kalın.

Bu depresyonunuzun kökenini araştırmamanız gerektiği anlamına gelmez. Ve ihtiyacınız olursa medikal ve psikolojik yardım da alın. Ben yalnızca karanlıktayken ilahi ışıkla bağlantı kuramama konusuna değiniyorum.

Koruyucu ruhum, onunla olan otuz yıllık çalışmam süresince benimle bazı çok güçlü öğretileri paylaştı. Bana “Karanlıkta oturma” derdi. Bana hareket etmeye devam etmemi ve kendimi aydınlıkta dururken bulacağımı söylerdi. Ayrıca “Aydınlıkta öğrendiklerini karanlıktayken unutma” da derdi.

Karanlık ve aydınlık aşamalardan döngüsel olarak geçerken, spiritüel topluluğumuzun hepimiz için alanı tuttuğunu lütfen anımsayın. Çünkü depresyondan muzdarip olsanız da olmasanız da, hepimiz doğanın döngülerinin parçasıyız. Ve doğada karanlık ve aydınlık zamanlar vardır.


Dolunay 16 Mart’ta. Yeryüzünün çevresini ve içini saran ışıl ışıl bir yaşam ağını örmek için spiritüel çalışmamızı derinleştirelim. Çemberimizdeki herkes için transfigürasyon çalışmamızı sürdürelim.

Dolunayda yapabileceğimiz şifa çalışması için lütfen
İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” yazısını okuyun. Yıllar önce çemberimizi güçlendirmek için hepimizin katılabileceği bir transfigürasyon seremonisi eklemiştim.

Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız lütfen ana sayfadan “
İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” yazısını okuyun.

Kuzey yarıkürede yaşayan pek çok kişi için uzun ve zorlu bir kış oldu. Dünyanın pek çok yerinde normalden daha düşük sıcaklıklar, sele dönüşen yağmurlar ve felç edici kar fırtınaları oldu. Ve bazılarımız için de normalin üzerinde hava sıcaklıkları ve aşırı kuraklık oldu. Kolektif uyumsuzluk halinin dış yansıması gitgide yoğunlaşıyor.

20 Mart’ta kuzey yarıkürede bahar gündönümünü ve güney yarıkürede güz gündönümünü kutluyoruz.

Dışımızdaki dünyanın içsel durumumuzun yansıması olduğunu hatırlayın. Gündönümünü kutlamak için, hangi tohumları ekmek ve beslemek istediğiniz hakkında derinlemesine düşünün. İlkbaharın da sonbaharın da dönüşünü kutluyor olsanız, her ikisi de içsel bahçemizi tohumlamak için güçlü mevsimlerdir.

Dünyadaki olaylarla dikkatimiz dağılabilir. Dikkatinizi yeniden kendinize, iç dünyanıza ve iç manzaranıza çevirin. İçsel bahçenizle ilgilenin.

Gündönümünde yaşadığınız yerin ruhuyla bağlantı kurmak için yolculuk ya da meditasyon yapın. Yaşadığınız yer ile uyumlanmak hakkında alabileceğiniz mesajları dinleyin.

Mevsim değişimleri, uyum ve denge durumuna geçmek ve yeryüzünün kalp atışıyla uyumlanmak için yaşamlarımızda yapabileceğimiz değişiklikler hakkında derin düşünmek için muhteşem zamanlardır.

İsis benimle yaşam tarafından tümüyle besleniyor hissetmenin önemini paylaşmıştı. Doğada geçirmek için biraz zaman bulun. Doğa en büyük şifacıdır!

Facebook’ta birinin paylaşmış olduğu güzel bir Çin atasözü okudum. Umarım hep birlikte mevsimin değişimini kutlarken size de ilham verir.

“Ruhta ışık olduğunda, kişide güzellik olur;
Kişide güzellik olduğunda, evde uyum olur;
Evde uyum olduğunda, ulusta düzen olur;
Ulusta düzen olduğunda, dünyada barış olur.”

Hep birlikte sevinçli bir gündönümü kutlaması için sizlere sevgilerimizi gönderiyoruz!


Çeviri: Simin Uysal

2 Şubat 2014 Pazar

Dönüşüm Haberleri Şubat 2014

Sandra Ingerman

Pek çoğunuzdan Aralık 2013 ve Ocak 2014 yazılarının çok faydalı olduğuna dair haberler aldım. Bana yazanlar İçsel Işık Odası uygulamasını gerçekten sevmiş. Bu yapmaya devam edebileceğiniz bir uygulama/meditasyon. Ben de İçsel Işık Odası’nı düzenli olarak ziyaret ediyorum.

Egonun rehberlik ettiği bir yaşamdan, ruhun rehberlik ettiği yaşama ve yaşamı ruhun gözlerinden görmeye doğru ilerleyelim. Bu birlikte geçebileceğimiz bir köprü ve sizi bana katılmaya davet ediyorum.

Santa Fe’yi ziyaret eden öğrencilerimden biriyle çok ilginç bir konuşmamız oldu. Birlikte çay içiyorduk ve sohbetimiz bir noktada dünyanın içinde bulunduğu duruma kaydı. Dünyaya egonun gözlerinden baktığımızda durum iyi görünmüyor. Çevrenin bozunumu hızla devam ediyor.

Kendimi, dünya benim yaşam süremde sona erecek bile olsa, yeryüzünü mümkün olduğunca bilinçli biçimde terk etmeyi istediğimi paylaşırken buldum. Birlikte çay içtiğim Rachel, bana dünyayı bilinçli şekilde terk etmenin gerçekten de bir fark yaratıp yaratmayacağını sordu.

Bu soru üzerine durup düşündüm. Zira ölmüş pek çok insan için yolculuk yaptım. Ve yolculuklarımda tipik olarak onların Kaynak’a ve birliğe geri döndüğünü görürüm. Bu da yaşamlarını ne kadar bilinçli yaşadıklarına bağlı gibi görünmüyor.

Bu sohbet üzerine düşünmeyi sürdürdüğümde, hala yeryüzündeki bu hayatımın bir macera olduğunu hissediyorum. Odaklandığım şey sonuç değil. Zira hepimiz zaten sonuca teslim olmamız gerektiğini biliyoruz.

Fakat yaşarken zamanımızı nasıl geçirmek istediğimiz hakkında derinlemesine düşünmek önemli. Bu noktada, yaşamıma merak duygusuyla yaklaşıyorum.

Tüm çabalarımı ruhun yolunda bir yaşam için odaklasam ne olur? Bu yol, bu yaşamda yolun yalnızca küçük bir bölümünün gösterileceğini de bilerek, nereye çıkar? Ruhun yolu bana hangi muhteşem ve inanılmaz manzaraları görmemi sağlayacak? 

Bu soruları sormanın ve meraklı olmanın bana, ruhun yolundaki keşif yolculuğumda daha derinlere gitmek için, enerji verdiğini fark ettim.   Zira, pek çoklarının şimdi yaşadığı ağır bilincin perdesi, yaşamın canlılık ve ışıkla parıldadığı aleme doğru  aralandıkça, ortaya çıkan cevherler ve zenginlikler var. 

Yeryüzü bizim yuvamız. Buraya ruhla dolu bir hayat yaşamak için geldik. Bedenimizin biçimi ruhumuzu kısıtlamaz. Ruhumuz herşeyin içindeki ruhla bağlantıdadır.

Yaşamın bize verdiği söz vizyonlarımız ve hayallerimizin halihazırda gerçekleşmiş olduğudur. Yapmamız gereken tek şey yaratmakta olduğumuz rüyanın içine tam anlamıyla adım atmaktır. Tohumlar halihazırda içimizde gerçekleşmiş halde. Yalnızca büyümelerine izin vermemiz gerek.

Rüyaya bütünüyle adım atmanın bir parçası da  gün boyunca kullandığınız sözcükleri şekillendirmeye ve onlarla çalışmaya devam etmek. Zira kadim gelenekler sözcükleri hem söylemenin hem de göndermenin gücünü öğretirler. 

Yıllar boyunca düşüncelerimiz ve tavırlarımızın gerisindeki enerjiyi dönüştürmek için pek çok çalışma yaptık, ki hem kendimize hem de tüm yaşama sevgi dolu enerjiler gönderebilelim.

Aynı zamanda gönderdiğimiz sözcüklere de dikkat edebiliriz. Bu ay, hem kendinize ve hem de dünyaya gönderdiğiniz sözcükleri derinlemesine düşünmek için zaman ayırın.  Sözcükleriniz, kendiniz ve yaşam ağı içi deneyimlemek istediğiniz sağlık durumunu yansıtıyor mu?

Kolektife sevinç, barış, sevgi, ışık, bolluk ve sağlık gibi sözcükler gönderiyor musunuz?

Topluluk olarak, kolektife gerçekleşmesini dilediğimiz sözcükleri gönderelim.

Birisi bana “Sözcükler Beyninizi Değiştirebilir” başlıklı bir makale gönderdi. Makalenin yazarları Andrew Newberg, MD ve Mark Robert Waldman. Daha fazla bilgi için www.MarkRobertWaldman.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Yazarlar, MR ile beyin taramaları yapılan kişilerde ortaya çıkanları paylaşmış. Tarayıcı “Hayır” sözcüğü bir saniyeden az süre gösterildiğinde insanların onlarca stres üreten hormon ve nörotransmiter salgıladığını göstermiş. Olumsuz sözcüklerden oluşan bir listeyi yalnızca bir kaç saniye süresince görmek tüm anksiyete ve depresyon düzeylerini derinleştirmiş.

Olumsuz sözcüklerin, yalnızca onları söyleyen kişiyi değil, aynı zamanda söylenen sözcükleri dinleyenleri de etkilediği fark edilmiş. Olumsuz sözcükler aslında beyne alarm mesajları gönderiyorlar.

Makaleden sizinle paylaşmak istediğim son nokta ise, korku uyandıran sözcüklerin beynin talamus ve amigdala gibi bölümlerinin, sanki çevrede gerçekten tehditler varmış gibi tepki vermesine neden olduğu. 

Yıllardır hep birlikte sözcükleri dilediğimiz şeyleri yansıtacak biçimde nasıl kullanacağımız üzerinde çalışıyoruz. Zira spiritüel geleneklerde sözcükler tohum olarak görülür. Ve bu tohumlar sulanıp bakıldıklarında büyüyerek sağlıklı bitkilere dönüşürler. Çoğu kültürün, ses ve sözcüklerin hayatı nasıl yarattığı hakkında kendi yaradılış öyküleri vardır.

Dışımızdaki dünyadan bize yansıtmasını istediğimiz bilinç durumuyla uyumlu olan olumlu sözcükleri kullanarak ve onlara odaklanarak, hem kendi hem de gezegenimizin sağlığını dönüştürmek için çok büyük bir güce sahibiz. 

Şubat ayı boyunca hep birlikte, uygulamalarımızı kolektife ve kendimize gönderdiğimiz sözcük tohumları üzerinde bilinçli olmak üzerinde odaklayalım. Haydi sağlık durumumuzu yeniden dengelemeye yardımcı olacak sözcükleri söyleyelim ve gönderelim. 

Bu uygulamaya ek olarak, her gün kendi kendinize “Yeryüzü benim yuvam. Bedenim ruhumun yuvası” sözlerini tekrarlamak için zaman ayırın.

Her gün dışarı çıkın ve yeryüzünü hissedin ve hisli varlıklarla bağlantı kurmak için görünen ve görünmeyen duyularınızı açın. Eğer şehirde yaşıyorsanız, yakınınızdaki bir parka gidin.

Kendinizi yeryüzüne, aya ve yıldızlara uyumlayın. Yolunuzu aydınlatan bu güçlerle uyumlu hale gelin.

Doğa ile bağlantınızı derinleştirin ve her şeyin içinde yaşayan ruh ile iletişim kurmayı öğrenin. Eğer bu uygulamaya günlük olarak odaklanırsanız, gerçekliğin yeni bir boyutu kendini göstermeyi sürdürecektir.

Birbirinizi ve tüm yaşamı sevgi, ışık, sevinç, bolluk, barış, eşitlik ve sağlık ile kutsamak için küresel topluluğumuza katılın.

Dolunay 14 Şubat’ta. Sevgililer Günü olması ve milyonlarca insanın bu günü sevginin ruhunu onurlandırması nedeniyle, biraraya gelmek için ne de güzel bir gün. Popüler kültür bu günde romantik sevgiyi kutluyor olsa da, hepimiz biliyoruz ki sevgi koşulsuzdur ve hepimiz sevgi ile yaratıldık. 

Haydi kalplerimiz tüm yaşamdan akan sevgi enerjisine açık biçimde biraraya gelelim. Transfigüre olalım ve ışık ağına ışık yayalım. Herşey için hayırdua sözleri edelim. Sözcüklerimiz gerçeklik dokusuna sevgi ve barış örsün. 

Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başlayanlar, dolunay seremonimizin açıklaması için lütfen “İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” yazısını okuyun.

Çeviri: Simin Uysal