30 Mayıs 2014 Cuma

SENARYOYU YIRT - Sandra Ingerman

Çeviri: Simin Uysal

Şiddet, aç gözlülük ve diğerlerine insanlık dışı davranış öyküleri arttıkça yerel ve dünya haberleri de giderek daha fazla tedirginlik veriyor. Bu davranışlar daima mevcuttu. Modern iletişim ile küresel haberlere daha fazla erişebiliyoruz.

Olumlu tarafı, yerel ve küresel toplulukların olup bitenlere karşı seslerini duyurmalarına neden olması. Ve birlik içinde ve güçlü biçimde birarada duran topluluklar yoluyla değişimin gerçekleştiğini görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Bireysel olarak liderlerden, tüm yaşama eşit davranma, saygı ve onurlandırma dolu bir yaşamı gerçekleştirmek için gereken değişimi gerçekleştirmelerini bekleyemeyiz. 

İnsanların birbirlerini desteklemek ve yardımlaşmak için topluluklarda biraraya geldiklerini görmek güç verici. İnsanları bu şekilde biraraya getiren şeyin travma olması üzücü. Fakat büyüme ve evrimi daha çok insanın artık yalıtılmış biçimde yaşayamayacaklarını hissetmesi ile görüyoruz. Yardımlaşma ve dayanışma dişil prensibi ile ilgili yeni bir vizyon ortaya çıkıyor. 

Sizinle paylaşmış olduğum uygulamaları kullanarak spiritüel bir topluluk olarak beraberce çalışmaya devam ediyoruz. Bazı uygulamalar ilk bakışta çok basit görünüyor. Bazı kişiler ilk bakışta çok basit olan uygulamaların yeni başlayanlar için olduğu algısına kapılıyorlar. Çoğumuz basit uygulamaları yeni başlayanlar ve karmaşık uygulamaları ileri çalışmalar ile ilişkilendiriyoruz.

Bu gerçekten yanlış bir algılama. Spiritüel gelenekleri çalışanların çoğu uygulamalarla yeterince uzun zaman çalışmıyor ve ödüllerini alacak sebata sahip değil. Spiritüel topluluğun içinde, dışarıdan daha güçlü görünen karmaşık seremoni ve uygulamaları arayanlar sürekli olarak var.

Önemli olan, ruhunuza hitap eden yolu buluncaya dek aramayı sürdürmek. Ve bu yolu bir kere bulduğunuzda önemli olan ona sadık kalmak, çalışmalarda derinleşmek ve dışarıdan daha güçlü görünen yollarla dikkatinizi dağıtmamak. Tüm spiritual yollar aynı yere götürür. Anahtar, çalışmaları yapmaktır.

Çoğumuz şamanik şifa seremonileri ile çalışmayı seviyoruz ve bunu yaparken bir esrime durumu deneyimliyoruz. Fakat şamanik bir yaşam biçimini gündelik olarak güçlendirmezsek, uyguladığımız şifa seremonilerinin gerçekten kalıcı bir etkisi olmaz.

Şamanik kültürlerden kalan basit uygulamalar büyük dönüşümler yaratmak için güçlü yollardır. Fakat paylaştığım material ile çalışırken sizin de keşfetmiş olduğunuz gibi, çok katmanlıdırlar. Kendinizi, yolun sevinçle dolu olduğu ve yürümenin kolay ve güzel olduğu bir maceranın içinde bulduğunuz zamanlar mevcut.

Sonraysa yolunuzda engeller beliriyor. Bu engeller, görülmesi, keşfedilmesi ve şifalanması için açığa çıkan bilinçaltınızdaki çalışılmamış konular olabilir. Kolektif enerjiler bilinçli bir yaşam tarzını sürdürmeniz için sizi desteklemiyor olabilir.  Sevdikleriniz, aileniz, dostlarınız ve iş arkadaşlarınız ile ilişki dinamikleriniz sizi yolunuzdan edebilir ve çalışmayı sorgulamanıza neden olabilir. Düşlerimizden vazgeçmemizi, trans durumunda kalmamızı ve standartlara uymanızı talep eden kolektif enerjilerle ilişkinizi sürdürürken de aynısı olabilir.

Sizinle paylaştığım uygulamalarla çalışmayı sürdüren pek çoğunuzdan, hem çalışmalardan elde ettikleri faydaları hem de yolda kalmanın zorluklarını bildiren haberler alıyorum. 

Size kendilerini gösteren engelleri kaldırmak için basit seremoniler yapın. Kendinizi vazgeçer durumda ve sağlıklı bir yaşam biçimini yaratmanın mümkün olmadığını düşünür olarak bulduğunuzda, inançlarınızı bir kağıda yazın. Onları spiritüel çalışmanızda kullanabileceğiniz bir kasenin içinde yakın. Ya da inancın gücünü salıvermek için niyetinize odaklanırken bir sopayı kırdığınızı düşünün. Doğal malzemelerle, engelleyici bir inancınızın gücüyle doldurulmuş, küçük bir nesne yapın ve uzaklaşması için suya bırakın. Bir sabun balonu şişesi alın ve sabote edici tüm düşünce ve inançları havaya üfleyin.

Bloke eden inançları bir elemente aktarırken, salıverdiğiniz enerjiyi sevgi ve ışığa dönüştürmeyi unutmayın. Bu şekilde elementleri, kendinizi, diğerlerini ve yaşam ağındaki herşeyi sevgi ve ışık dolu enerjilerle beslersiniz

Birkaç hafta önce çok etkileyici bir rüya gördüm. Rüyada bir konferansa katılıyordum. Konferans pek iyi gitmiyordu ve organizatörler benden maskemi ve kostümümü giyerek spiritüel öğretmenim olan İsis ile birleşmemi istediler. İsis’in bilgeliğini grupla paylaşmasını istiyorlardı.

Rüya çok karmaşıklaştı ve zengin sembolizmle doluydu. Sizinle paylaşmak istediğim bir bölümü var. Sahneye çıkmak için hazırlanıyordum. Fakat kostümümün üzerine bir kazak giymiş olduğumu farkettim. Kazağı çıkardım fakat altında bir kazak daha vardı. Pek çok katman kazak giydiğimi fark edene dek kazakları çıkarmayı sürdürdüm.

İlahi olan doğamızdan yaşamak için kaldırmayı sürdürmek zorunda olduğumuz katmanlar hakkında bir anlayışla uyandım. Çünkü İsis benim içsel ilahi ışığımı temsil ediyor. Fakat giymiş olduğum pek çok katman “elbise” nedeniyle, halk arasında ilahi ışığımı gerçekten gösteremedim. Bu bana, ilahi ışığımızın dünyada parlaması için kaldırmayı sürdürmemiz gereken düşünce, tavır ve inançları temsil etti
 
Görünmeyen aleme yolculuk yaptım ve 21 Haziran’daki gün dönümünü kutlaması için yazılacak bir mesaj olup olmadığını sormak için bir çağrıda bulundum. 

Açık biçimde duymuş olduğum mesaj “Senaryoyu yırt!” idi.

Daha sonra spiritüel öğretmenim İsis belirdi ve ondan daha fazla bilgi istedim. Bana yeryüzü ve yaşam ağındaki herşey için yeni bir düş için hep birlikte yaptığımız düşleme çalışmasının gücünü yeniden anımsattı. 

Dünyanın genelinde, şu anda yaşadığımız hayat kolektifin yazmış olduğu senaryoyu temel alıyor.

Senayoyu değiştirme, elbette sürdürdüğümüz bir çalışma. Fakat gayretli olmalı ve meydana gelmesini istediğimiz hayatı yaratmak için çalışmayı sürdürmeliyiz. Bu ise, yoğun kolektif enerjiler birlikte yaratmakta olduğumuz düşün gücünün farkında olmadığından dolayı, disiplin ve sebat gerektirir. Çünkü her hayalimiz, sahip olduğumuz düşünceler ve söylediğimiz sözcükler düşleyerek yarattığımız dünyayı ortaya çıkarıyor. Ve toplum olarak düşleyerek yarattığımız hayallerin, düşüncelerimizin ve sözcüklerimizin gücüne odaklanmıyoruz. Şu anki düş artık sağlık ve esenlik durumunu desteklemiyor. 

İsis benimle, hepimizin oynamakta olduğumuz senaryoyu yırtıp atmak için eylemde bulunmasının önemli olduğunu paylaştı. Hepimizi gündönümünde bu çalışmayı birlikte yapmak için cesaretlendirmek isterim.

Bazı önerilerim şöyle:  

Eğer içinizden geliyorsa sona ermesini istediğiniz davranışlarla ilgili senaryolarınzı yazın.

Eğer tüm senaryoyu yazmak için çok meşgulseniz, sona ermesini istediğiniz şeyleri nefret, savaş, aç gözlülük ya da suistimal gibi bir ya da birkaç sözcükle yazın.

Birkaç sanatsal malzeme edinin. Boya ya da kalemler kullanabilirsiniz. Bırakılmasını istediğiniz ne ise resmini yapın. Örneğin, suyu kirleten petrol resmi yapabilirsiniz.

Ya da artık cisimleşmesini istemediğiniz enerjileri temsil eden kaotik çizgileri çizmek ya da boyamak için renkler kullanabilirsiniz. Bırakılmasını istediğiniz enerjileri dışavururken gözlerinizi kapayın ve çizim ya da boyama yapın..

Gün dönümünde, çalışmak istediğiniz alanı iç ya da dış mekanda hazırlayın. Çalışmamıza tanıklık eden ve destekleyen şefkatli ruhları içtenlikle karşılayın. Bir mum ve çiçekler, özel taşlar, kristaller gibi kutsal nesneler ya da size hitap eden doğal malzemelerle bir sunak oluşturun. Müzik, davul, çıngırak çalabilir ya da şarkı söyleyebilirsiniz.

Sizi ruhunuzun gücünün daha çok farkındalığını sağlayan uygun ruhsal duruma geldiğinizde, kolektif senaryoyu temsil eden kağıdı yırtın.

Alternatif olarak, bir sopayı şu anki kolektif düşün senaryosu ile yükleyebilir ve sonra kırabilirsiniz. Ya da doğal bir nesnenin içine üfleyebilir ve şu anki senaryoyu yok etmeye odaklanırken suya bırakabilirsiniz. Elbette birşeyi ateşte yakmak güçlü bir çalışma yöntemidir zira ateşin gerçek doğası dönüştürmek ve değiştirmektir.

Hayalgücünüzü kullanın ve kolektif düşün şgeçerli senaryosunu yırtın.

Bunu aynı günde hep birlikte yaparak, suistimalci ve sağlıklı olmayan bir yaşam biçimine “Hayır” demek için enerjilerimizi birleştiriyor olacağız.

Kolektif alanda olumlu düşünceler, sözcükler ve düşlerşe doldurabileceğiniz bir alanın açıldığını hissedin. Alanı sevgiyle doldurun. 

Yazma, çizim, resim veya bir el sanatı kullanarak yeni senaryonun, yeni düşün gücünü getirecek bir nesne yaratın. Yardımcı ruhların, ruhsal dostların ve topluluğumuzun kolektif enerjisi ve  ile güçlenmesi için bunu sunağınıza yerleştirin.

Yeni düşü şarkı olarak söyleyebilir ya da dans edebilirsiniz.

Rüya görme çalışmanızı sürdürmeye kendinizi adayın. Yaşamayı istediğiniz dünyayı tüm duyusal farkındalığınızla hayal edin. Bu düşe adım atın ve ondan yaşayın.

Bilin ki rüya çalışmanız fiziksel dünyayı etkiler. Çünkü yaşamınızda fiziksel form olarak meydana gelmiş herşey ve de dünya görünmez alemlerde bir düşünce olarak başlamıştır.

İnsanların ve tüm yaşamın güneş kadar parladığını algılarken tüm duyularınızı kullanın. Yaşamın ilahi ışığını zihinsel olarak kabul etmek yeterli değildir. Gördüğünüz herşeye ışık yansıtın.

Sonuçları hemen görme ihtiyacını bırakın. Düşünüz artık ruhun ellerinde. Sizin işiniz çalışmayı yapmak.

Gündönümünde bir ışık olun ve başka birinin yaşamını aydınlatın. Bir yabancı ile dostça sohbet edin ve onu gülümsetin. Bunun ne kadar iyi hissettirdiğini fark edin.  Diğerlerinin yaşamlarını aydınlattıkça bu enerji bulaşıcı hale gelir. Ve bu da kolektif senaryoyu değiştirmeye başlamanın yollarından biri.


Yeni bir mevsime girerken yeryüzünün enerjisiyle uyumlanmak önemlidir. Elementlerin biri ya da tümü ile birleşmek için bir meditasyon ya da şamanik yolculuk yapmak bunu yapmanın yollarından biri.

Yaşadığınız yerdeki bir elementin kuraklık, sel, yangın, deprem ya da fırtına ile orada yaşayanların dikkatini çekmeye çalıştığını fark ediyor olabilirsiniz.

Biraz müzik ya da davul ritmi dinleyerek, yaşadığınız yerdeki toprak, devam eden bir yangın, sel halindeki su veya güçlü rüzgarlarla birleştiğinizi hayal edin. Elementin kendisi haline gelerek onu öğrenin. Aldığınız bilgi rasyonel anlayışın ötesinde olacak ve diğer bir canlı varlığın enerjisi ile birleştiğinizde sizi fiziksel olarak etkileyecektir.

Elemente sizinle uyumlandığı ve denge durumuna geri döndüğü için teşekkür edin. Birleştiğiniz elementi, onun kusursuz dengesi ve uyum durumunda deneyimleyin.

Meditasyonunuzu ya da yolculuğunuzu tamamladığınızda, kalp atışınızı yeryüzünün kalp atışıyla uyumlu hale getirin.

Dolunay 12 Haziran’da. Enerjilerimizi sevgide toplamaya ve yeryüzünün içi ve çevresinde bir ışık ağı örmeyi sürdürelim. Haydi çalışmamızı derinleştirelim ve sevgi, ışık, uyum, barış, eşitlik ve herkes için bolluk olan bir dünyayı deneyimlemek olan düşümüzü düşleyerek yaratmaya odaklanalım. 

Eğer Dönüşüm Haberleri’ni okumaya yeni başladıysanız, dolunay seremonimiz sırasında bize nasıl katılacağınızı öğrenmek için lütfen ana sayfadan “İnsanlardan Oluşan Bir Işık Ağı Yaratmak” başlıklı yazıyı okuyunuz.

Güzel bir yaz/kış gündönümü için hayırdualarımı göndermek için topluluğumuza katılıyorum!

29 Mayıs 2014 Perşembe

Dönüşüm: Kelebek Metodu

Robert Moss

Çeviren: Simin Uysal

“The Boy Who Died and Came Back” kitabından seçki

Pek çok kültürde kelebek ruhun en sevilen simgesidir. Yunanca’da psyche (psişe) sözcüğü hem “ruh” hem de “kelebek” anlamına gelir.  Kelebeğin döngüsü dönüşüme açık bir yaşamın modelidir.

Kelebek kanatlarına sahip olmak için tekrar tekrar dönüşmeniz gerekir. Eski kimliğinizin dağılmasına izin vermeniz gerekir.  Eski sizin, hala eskiden kim olduğunuza tutunan direncini aşması için imajinal hücrelerinizi kullanmanız gerekir. Dört farklı yaşam formundan geçeceksiniz. Her değişiminizde, eski benliğinizi tanıyanlar artık sizi tanıyamayabilirler çünkü radikal hatta anlaşılmaz derecede farklı olacaksınız.   

Kelebeğin döngüsü bir yaprağa yapışmış bir yumurtayla başlar. Yumurtadan, ulaşabildiği tüm yeşilliği yemeye çalışan çok aç bir tırtıl çıkar. Tırtıl sonunda yemeyi bırakır ve başka bir yaprağın altına ya da ağacın kabuğuna yerleşir.  Kalın bir kabuk, bir koza oluşturur. Kozanın içinde, huzursuz bir pelteye, birbiriyle durmadan çekişen öğelerin olduğu bir güvece dönüşür.  
Kozanın içinde, simyacının imbiğinde olduğu gibi, tırtıl yeni hücreler üretir. Bilim bunları imajinal hücreler olarak adlandırır. Bunlar tırtılın içinde daha önce aktif olan herşeyden farklıdır. O denli farklıdır ki, tırtılın bağışıklık sistemi onları yok edilmesi gerekli düşmanlar olarak algılar.  Öldürücü hücrelerin işi, dönüşüme direnmek ve bu yaşam formunun yeşile aç bir tırtıl olan eski kimliğini savunmaktır.  

Yeterince imajinal hücre öldürücü saldırıdan kurtulur ve dost topluluklar oluştururlar. Birbirleriyle rezonans oluştururlar. Birbirlerine aynı frekans bandından ulaştıkları sosyal bir ağları vardır.  Bir araya toplanırlar ve kısa zamanda imajinal hareket o kadar güçlenir ki bağışıklık sisteminin polisleri ve ölüm timleri çaresiz kalır.  Bu devrim, aktif imajinal topluluğun sihri olmaksızın hayal bile edilemeyecek bir yaşam formu üretir. Bu, kozasından parlak renkli kanatlarıyla fırlamaya ve ışıkta parlamaya hazır olan kelebektir.

Biyologların değişim hücrelerine verdikleri ad  olan “imajinal”ı seviyorum.  Şairler, mistikler ve şamanlarca bilinen gerçek imajinasyon alemi olan Imajinal Alemi çağrıştırıyor.
Tırtıl halinin savunucuları ile dönüşüm aktörlerinin kozanın içindeki mücadelesi sırasında kendimizi peltemiz çıkıncaya dek dövülmüş, tutunabileceğimiz herhangi birşeye tepetaklak asılmış halde bulabilsek de, çok çok daha fazlası haline gelebilecek kadere ve olasılığa sahibiz.  
Kelebek olmak istiyorsan tırtıl olarak kalamazsın. Eski bağları ve beklentileri bırakmak ve yeni kimliğin belirirken eski kimliğinin dağılıp gitmesine izin vermek zorundasın. Ve yeni biçiminin büyümesi ve kanatlanmaya tümüyle hazır olması için zaman tanımak zorundasın. Kelebeği aceleye getirme.

Zorba’nın yazarı Kazancakis’in otobiyografisinde bununla ilgili harika bir ders veren öykü vardır.  Zeytin ağacının kabuğunda bir koza bulur. Kelebeğin çıkmakta olduğunu görür. Bir süre seyreder ama sonra sabırsızlanır.  Nefesinin sıcaklığı ile kelebek daha çabuk çıkabilsin niyetiyle kozaya üfler. Kelebeğin kozadan çıkmasıyla sevinir. Fakat kozadan zamanından önce çıkarılmıştır. Kanatları buruşuk ve kullanılmaz durumdadır. Kanatların, acelecilik hastalığı olan bir adamın nefesine değil güneş ısısına ihtiyacı vardır. Kelebek Kazancakis’in elinde ölür. Yaşamının sonlarına doğru şunları yazmıştır: “O küçük beden vicdanımdaki en büyük yüktür.”

Kelebeği aceleye getirmeyin ve ölümünü de zamanından önce ilan etmeyin. Bunu California’da Esalen Enstitüsü’nde ders vermeye başladığımda öğrendim. Soğuk bir Kasım sabahı Big House’dan vadiye doğru yürürken bir ayağım havada kaldı çünkü kanatları kapalı, hareketsiz yatan bir kral kelebeğini tam zamanında fark etmiştim. Güneş ışınları ortaya çıkıp da bedenini ısıtmaya ve kanatlarını kurutmaya başladığında, kelebek hareketlendi ve bahçelere doğru uçmaya başladı.  

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Şamanik Bilinç Durumuna Ulaşmak

Modern şamanlar, vizyonsal deneyimin kolayca ulaşılabilir hale geldiği değişmiş bilinç durumuna ulaşmada, genellikle davul veya çıngırak gibi, monoton ve sürücü gücü olan bir vurmalı çalgı kullanırlar. Avustralya’nın şamanları didgeridoo ve/veya çubukları kullanırlar ve Orta Asya’nın Bön Po şamanları gibi bazı geleneklerde ise zil çalarlar. Laponya ve Norveç’in Sami halklarıysa monoton ritimde şarkılar söylerler. 

Araştırmalar, monoton davul ritminin beyni etkileyerek vizyonsal deneyime ulaşmayı nasıl sağladığını ortaya koymuştur.

Uyuduğumuz ve rüya gördüğümüz esnada, beynimiz delta dalgası durumunda iken, tipik olarak saniyede 1 ile 3 devir ya da Hertz (Hz) sinir sinyali ateşler. Uyandığımızda, beyin hızlıca, 8 ila 13 Hz arasında ateşleyen alfa dalgaları durumuna geçer. Bu durum, uyanık ve farkında olduğumuz ama özel bir şey yapmadığımız durumdur. Günün ilk çayını içtiğimizde, beyin dalgalarımız kabaca 13 ila 20 Hz. arasında ateşleyen beta durumuna geçerler. Bunlar konsantre olduğumuz, asıl işimizi yaptığımız ve uyanık gerçekliğin çoğunda işlev gördüğümüz, yüksek-frekanslı beyin dalgalarıdır.

Normal bir günde,beynimizin sol yarıküresi esas olarak bu beta dalgalarında işlev görür. Duygusal ve sezgisel işlevlerimizin çoğunu içeren sağ beyin ise alfa dalgalarında kalır. Tipik olarak, beynimizin bu iki yarısı arasında gidip geliriz, böylece dünyadaki işlerimiz (beta) ve yaratıcı düşünme için dinlenme molalarına (alfa) bağlı dalgalanmalar deneyimleriz.

Alfa durumunun altında ve uykudaki delta durumunun yukarısında, beynin tipik olarak 4 ila 7 Hz arasında sinir uyarımları ateşlediği, yaygın olarak teta durumu adı verilen bir ara bölge bulunur. Bu durum, Zen ustalarında ve transandantal meditasyon yapanlarda, fizik ve trans medyomlarında ve değişmiş bilinç durumundaki şamanlarda kaydedilmiş derin, yansıtıcı, rüya benzeri bir durumdur.
Vizyonsal deneyime teta durumundayken kolayca ulaşılır, bu olgu yüksek bilinç durumlarını araştıranlar tarafından onaylanmıştır. Davul veya çıngırak, bu vizyonsal bilinç durumuna ulaşmaya büyük biçimde hizmet eder. Saniyede dört ila yedi kez vurulan davulun monoton vuruşlarını veya çıngırağın kuru fısıltılarını dinlediğimiz sırada serebrumun her iki yarısı bu ritme uyar, aslında davulun veya çıngırağın ses dalgalarının sürüşünü izlerler. Beynin her iki yarısı, buna yanıt olarak, senkronize olarak saniyede 4 ila 6 Hz arasında atımlar ateşlemeye başlar ve böylece bireyin hafif bir transa girmesine izin verir. Dünyalar arasındaki esrarlı alanı bulabileceğimiz yer de tam olarak burasıdır.

23 Mayıs 2014 Cuma

FARKLI BİR SÜPERMEN HİKAYESİ

Simin Uysal

Şamanlar "gördüğümüz her şey bizim yansımamızdır" derler. Rüyaları anlamada, başlangıç için, gördüğümüz herşeyi ve tüm karakterleri kendi benliğimizin bir yönü olarak incelemek son derece aydınlatıcı olabilir. Buna iyi bir örnek olabilecek bir rüyamı paylaşmak isterim:

"İçi aydınlık fakat tanımadığım bir binanın merdivenlerinden yukarı telaşla koşuyorum. En üst kata vardığımda, büyük pencerelerin önündeki merdiven sahanlığında Süpermen'i Scarface'teki Al Pacino'ya benzer bir adamla karşı karşıya buluyorum. Süpermen'e öfkeyle saldırıyor. İlk önce onun hiçbir koşulda Süpermen'e zarar veremeyeceğini düşünüyorum. Fakat, son derece şık takım elbiseli, iş adamı görünümünde olan Al Pacino kendisinden hiç beklemeyeceğim kadar güçlü. Süpermen'in resmen pestilini çıkarıyor. Dehşet içindeyim. Süpermen yere yığılıyor. Bense başındayım. İçeri Al Pacino için çalışan yaşlıca bir kadın giriyor. Elinde bir şırınga var. Ona Süpermen'in güçlerini yok edecek bir iğne yapması talimatını vermiş. İçimden "bu herşeyin sonu olur" diye geçiriyorum. Kadın karşımda, iğneyi yapmak üzere Süpermen'in diğer yanında dizlerinin üzerine çöküyor. Gözgöze geliyoruz. Bakışları yumuşak. Bana hafifçe gülümseyerek göz kırpıyor ve Süpermen'in güçlerini yok edecek iğneyi yaparmış gibi yapıyor. Artık Süpermen'in sihrini kaybetmiş ve "normal birisi" olduğuna inanan adamla birlikte yanımızdan ayrılıyorlar.

Etrafı inceliyorum. Tek çıkış yolumuz pencere fakat çok yüksekteyiz. Aşağıda, ileri doğru uzanan muhteşem bir ova var. Tek çaremiz uçmak. Acaba Süpermen hala uçabiliyor mu diye biraz endişeliyim. Kötü dayak yedi çünkü. O sırada Süpermen yanıma, pencerenin önüne geliyor. Bana "hazır mısın uçmaya?" diye soruyor. Gerginim. Elimi tutuyor ve "gözlerini kapat, üçe kadar sayacağım ve havalanacağız, bana güven" diyor. Başka çare yok. Gözlerimi kapıyorum. Süpermen "hadi, bir iki üç" diyor. Havalanıyoruz. Uçabildiğimi yeniden hatırlıyorum ve çimenlerin üzerine yumuşak bir biçimde indiğimizde tarifsiz bir mutluluk içindeyim. Süpermen'le birbirimize bakıyoruz. Onun gözlerinde ve gülümsemesinde de mutluluk okunuyor."

Ve bu rüyadan büyük bir mutlulukla uyandım.

Rüya günlüğüme yazarken, "uzaylı oyununu" oynadım. Uzaylı oyunu, rüyadaki özellikle "ünlü" karakterleri sanki dünyayı ilk defa ziyaret eden ve onlar hakkında hiçbir fikri olmayan bir uzaylıya anlatır gibi anlatmak. Scarface'teki Al Pacino'ya benzeyen adam bence bir yetişkin. Hayatın zorluklarıyla ve acımasız gerçekleri ile mücadele eden ve hayatında sihire yer olmayan "gerçekçi" bir karakter. Süpermen ise benim çocukluk kahramanım. Benim için en önemli özelliği uçma yeteneği. Ayrıca normal hayatta sihirli yeteneklerini, beceriksiz bir gazeteci kimliği ile saklayan biri. Tertemiz bir kalbi var ve insanların iyiliği için çalışıyor. Kadın ise rüyaya ayrı bir sürpriz katıyor. İyi kalpli ve Süpermen'i koruyor. O da Süpermen gibi gizlice iyiliğe hizmet ediyor.

Elbette ki günlüğüme yazdıklarım bunlardan fazla. Kimseyi sıkmak istemem. Söylemek istediğim şey, rüya karakterlerine kendi benliğimizin farklı yönleri olarak bakmanın içgörü sağlayabileceği.

Rüyanın hatırlattığı diğer bir şey ise Sandra Ingerman'ın bir eğitimde anlattığı bir öykü. Yaşlı kızılderili bir gün torununa pek çok şeyden bahsederken şöyle diyor: "Evlat, içimde iki kurdun sürekli savaştığını hissediyorum. Biri öfke ve kin dolu, diğeri ise şefkat, iyilik ve sevgi dolu" Torun büyükbabasına "peki hangisi kazanacak?" diye soruyor. Büyükbabanın cevabı "Hangisini beslersem!"

Bu rüya beni içimizdeki çocukları, onların hayata sihirli, meraklı bakışlarını nasıl unuttuğumuz ve "acı gerçeklere" karşı savunma güdüsüyle nasıl öfkeyle saldırdığımızı düşündürdü. Peki biz yaşamlarımızda düşüncelerimiz, sözlerimiz ve tavırlarımızla neyi besliyoruz? Neyi büyütüyoruz? Benim buna cevabım, uzunca bir zamandır "Süpermen".

Rüyalarda gündelik zihnimizin ulaşamadığı içgörü, bilgelik ve şifa kaynaklarına ulaşırız. Ve onlara dikkat gösterip, çalışarak hayatımıza sihri yeniden getirebiliriz.          

Robert Moss'un dediği gibi "Uçmak için doğduk ve rüyalarda ruhun kanatları olduğunu hatırlarız." Ya da pelerini!