Simin Uysal
Şamanlar, duygusal veya
fiziksel travma yaşadığımızda, canımızın bir parçasının bu deneyimi
atlatabilmek için bedenden ayrıldığına inanırlar. Burada kullandığım CAN
sözcüğünün anlamı özümüz, yaşam gücümüz, yaşam enerjimiz.
Acı veya taciz, keder veya utanç yaşarız ve bir parçamız
dünyayı çok zalim bulduğu için uzaklaşmak ister. “Can” kaybı yaşamdaki yürek
burkan seçimlere de bağlı olabilir. Bir ilişkiyi bitirmeye, bir evden, işten, bir şehirden ya da ülkeden ayrılmaya veya yaşam tarzımızı değiştirmeye karar veririz ama bir parçamız
bu seçime, bizden ayrılıp enerjisini yaşamımızdan çekme noktasına kadar
direnir. Yaşam enerjisini, hayallerimizden
vazgeçtiğimizde, sevmeyi veya o yaratıcı sıçramayı yapmak konusunda kendimize güvenmeyi
reddettiğimizde veya tutkudan uzak, yalnızca bir uzlaşıdan ibaret, başkalarının
beklentileri doğrultusunda, kendi isteklerimiz ve doğrularımızdan uzak bir
yaşama razı olduğumuzda da kaybedebiliriz. Diğer nedenler kaza, savaşta bulunmak, terörist
saldırıya maruz kalmak, değerlerimizin aksine davranmak, doğal afet yaşamak
(yangın, deprem, fırtına vb), ameliyat, bağımlılıklar, boşanma veya sevilen
birinin ölümü olabilir. Şoka neden olan herhangi bir olay “can” kaybı
yaratabilir. Ve bir kişide “can” kaybına neden olan bir olay diğerinde buna
neden olmayabilir.
“Can” kaybının başımıza gelen iyi bir şey olduğunu anlamamız önemli. Bu, acıyı atlatmanın yollarından birdir. Eğer kafa kafaya çarpışan bir araba kazasında olacak olsam, çarpışma anında bulunmak istediğim son yer bedenim olur. Psişem bu çeşit bir acıya dayanamaz. Psişelerimizin sahip olduğu, acının tüm etkisini yaşamamamız için ruhumuzun veya özümüzün bir parçasının bedenimizi terkettiği, muhteşem bir kendini koruma mekanizması mevcut.
“Can” kaybının başımıza gelen iyi bir şey olduğunu anlamamız önemli. Bu, acıyı atlatmanın yollarından birdir. Eğer kafa kafaya çarpışan bir araba kazasında olacak olsam, çarpışma anında bulunmak istediğim son yer bedenim olur. Psişem bu çeşit bir acıya dayanamaz. Psişelerimizin sahip olduğu, acının tüm etkisini yaşamamamız için ruhumuzun veya özümüzün bir parçasının bedenimizi terkettiği, muhteşem bir kendini koruma mekanizması mevcut.
Psikolojide bundan disosiyasyon
(çözülme) olarak bahsediliyor. Ama psikolojide neyin çözüldüğünden veya o
parçanın nereye gittiğinden bahsedilmiyor. Şamanizmde, biliyoruz ki, canımızın,
yaşam enerjimizin bir parçası bedeni terk ederek şamanların olağan dışı
gerçeklik (ya da Rüyazaman) olarak adlandırdığı yere gidiyor ve biri ruhsal
alemlere müdahale edip geri dönmesine yardımcı olana dek bekliyor.
“Can” kaybı bir hayatta kalma mekanizma olmasına rağmen, şamanik bakış açısına göre sorun ayrılan can parçasının ya da yaşam enerjisinin bir bölümünün kendi başına geri dönmeyişidir. Bu parça kaybolabilir veya travmanın sona erdiğini ve geri dönmenin güvenli olduğunu bilmiyor olabilir.
“Can” kaybı bir hayatta kalma mekanizma olmasına rağmen, şamanik bakış açısına göre sorun ayrılan can parçasının ya da yaşam enerjisinin bir bölümünün kendi başına geri dönmeyişidir. Bu parça kaybolabilir veya travmanın sona erdiğini ve geri dönmenin güvenli olduğunu bilmiyor olabilir.
“Can” kaybının yaygın birçok semptomu vardır. En yaygın olanlarından
bazıları kişinin kendisini bütünüyle canlı, yaşamın içinde ve bedeninde hissetmediği
disosiyasyondur. Diğer semptomlar kronik depresyon, intihar eğilimi, travma
sonrası stres sendromu, bağışıklık azalması sorunları ve şifalanmayan keder
olabilir. Bağımlılıklar da, içimizdeki
boşlukları maddeler, yiyecek, ilişkiler, iş veya maddi nesneler satın almak
yoluyla, dışsal kaynaklara yönelerek doldurduğumuz, “can” kaybı belirtileridir.
Ne zaman biri belli bir olaydan “...dan
beri aynı kişi değilim” diyerek olumsuz şekilde bahsediyorsa muhtemelen “can”
kaybı meydana gelmiştir. Bunun izlerini günlük dilimizde de bulabiliriz. Birisi
“yıllar önce şöyle şöyle bir oldu, canımdan can gitti” dediğinde kulak kesilirim.
Bazen de öyle bir şey yaşarız ki sevinçle “canım yerine geldi” deyiveririz (ki
bu benim duymayı en sevdiğim cümlelerden biridir). Bazen “canımız” öylesine “yanar”
ki, o parçayı asla geri almak istemeyiz. Ve bu da yaşamın bir parçası.
Şamanın rolü daima, değişmiş bilinç durumuna girip “canın parçasının” diğer
gerçekliklerde yani Rüyazaman’da nereye gitmiş olduğunu bulup, danışanının
bedenine döndürmek olmuştur. Fakat böyle bir şamanı yaşadığımız bu devirde kolayca
bulmak güç. Burada da akla gelen soru “peki ne yapabiliriz?” oluyor.
Burada hemen “şaman”ın aslında “rüyacı” olduğunu hatırlamakta yarar var. Ve
Güney Amerika yerlilerinin dediği gibi, rüya gören herkes biraz şamandır. Şamanlara
göre rüyalar, yalnızca “canın” arzularını değil aynı zamanda da kayıp
parçalarının gittikleri yerleri de gösterebilir. Rüyalarımız bize hangi parçalarımızın yerinde olmadığını
ve onları yuvaya döndürmek için en uygun zamanı gösterebilirler. Tekrar tekrar geçmişte yaşadığımız bir mekana
döndüğümüz rüyalar, bir parçamızın orada kalmış olduğunu gösteriyor olabilir. Daha
genç yaşlardaki halimizi ayrı bir birey olarak
algıladığımız rüyalar, o yaşta kaybettiğimiz parçamızın farkına varmamız
ve onu geri almamız için bizi dürtüyor olabilir. Bazen, daha yakından bakmadıkça, o güzel
kızın ya da yakışıklı oğlanın kim olduğunu öğrenemeyiz.
Daha “canlı”
ve tutku dolu bir hayatı yaşamak, içimizdeki şamanı uyandırmanın ve kendi
ruhumuzun şamanı olmak için Aktif Rüya
Görme (Robert Moss tarafından geliştirilmiş, şamanizm ve modern rüya
çalışmasının biraraya getirildiği orjinal bir metottur) yöntemiyle
çalışabiliriz. Böylece kendi içimizdeki şifacıyı uyandırabilir ve kimsenin “şamanik
uygulamacı” rolünü oynamasına gerek kalmaksızın, birbirimizi de bunun için
karşılıklı olarak destekleyebiliriz.
Benim
açımdan rüya çalışmasının, doğrudan esin yolu olan şamanik
çalışmaların en önemli yönlerinden biri de işte bu. Kendi rüyalarımız,
hayallerimiz ve yaşam deneyimlerimizle, yani kendi hammaddemizle, gerçek ruhsal rehberlerimizle (ki onlar Rüyazaman'dadır), dışarıdan bir
otorite figürüne bağımlı olmaksızın, dayanışma içinde içimizdeki şifacıyı
uyandırmak beni gerçekten heyecanlandıran ve tutku duyduğum bir konu. Bu yolla çalışarak birbirini sevgiyle destekleyen
, “can dostlarıyla” dolu bir topluluğun parçası olmak da harika bir duygu. Bu
yüzden rüyalarıma ve
“canımın” parçalarını geri almamda beni sevgiyle destekleyen ve sürekli büyüyen
bir aileye dönüşen “can dostlarıma”, “can yoldaşlarıma” derin bir sevgi ve
şükran duyuyorum.
Harika bir yazı :)
YanıtlaSilTeşekkürler :)
Sil