7 Nisan 2014 Pazartesi

DUYGULAR, DUYGULAR, DUYGULAR!


Simin Uysal 

Bir rüyayı anlamak için ilk ipucumuz DUYGULAR, DUYGULAR ve DUYGULAR dır.

Bir rüyanın niteliği ve rüyanın nasıl keşfedilmesi gerektiğine dair en iyi rehberlik, rüyadan hangi duygularla uyandığımızda saklı olabilir. Bu duygular bize rüyanın olumlu ya da olumsuz mu olduğunu, önem derecesini, kişisel olarak bize yakınlığını ya da uzakta bir yerlerde veya başka birine olan şeylerin yansıması mı olduklarını anlatır. İlk duygularımız  bunların yanında, rüyanın bedensel sağlığımız, gelecekte meydana gelebilecek olaylar ya da başka bir gerçekliğin deneyimine ait olduklarına dair yol gösterdikleri gibi rüyanın birebir ya da sembolik olarak okunması gerektiğine dair ipuçları da sunarlar. 

Rüya sırasındaki duygular da dikkate değer olmakla birlikte, ilk uyandığımızdaki duygular çok daha fazla yol göstericidir. Burada bahsettiğimiz duygular, rüyadan ilk uyanırken hissettiklerimiz, evdekilerle ya da yakın arkadaşlarımızla konuştuktan sonrakiler değil.

Konunun ne denli önemli olduğunu,  Osmanlı tarihinden bir örnekle anlatmak istiyorum. Aslı Niyazioğlu’nun “Aşık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar” adlı derlemesinde(1) Figani’nin rüyasının Karabalizade tarafından yanlış yorumlanmasına ilişkin harika bir makalesi mevcut. Makalenin konusu 1532 yılında veziri azam İbrahim Paşa tarafından idam ettirilen ünlü şair Figani. İbrahim Paşa’nın 1526 yılındaki Buda seferinden sonra üç tane heykeli getirtip sarayının bahçesine diktirmesinden sonra, “dünyaya iki İbrahim geldi. Birisi putları yıktı, diğeri dikti” diyen beyitin etrafta dolaşmaya başlaması ve Figani’ye atfedilmesi üzerine Figani yakalanıp asılır.  

Niyazioğlu’nun makalesinin kaynağı, Figani’nin biyografisini idamdan 30 yıl sonra yazan Aşık Çelebi (Meşairüş-Şuara).

Rüya, idamından üç gün önce, Karabalizade’nin evindeki neşeli bir toplantının sabahında Karabalizade’nin Figani’yi “gamlı fıstık gibi ağzını bıçaklar açmaz” halde bulması üzerine Figani tarafından felakete yorduğu bir rüya gördüğünü ve bu yüzden çok üzgün olduğunu söyleyerek anlatılıyor.  
 

Bu gece gördüm ki iskelede bir minare yapılmış; devlet sahiplerinin himmeti gibi yüksek ve aşığın ahının dumanına benzer. Teklif ettiler çıktım. O minarede ezan okudum ama içime bir korku geldi ki canımdan vaz geçtim.


Karabalizade rüyayı duyunca güler ve Figani’ye rüyasının hayır olduğunu ve “başka türlüsünün olanaksız olduğunu” söyler ve Figani’nin korku ve üzüntüsüne rağmen bunu bir atama rüyası, mekanı da Eminönü olarak yorumlar. Bu atamaya yardım etmek için hemen aynı gün Defterdar İskender Çelebi’ye gideceğini ve Figani için gümrük katipliği ataması alacağını, “böylece iskelede denize nazır gümrükte yiyip içerken vergi tahsil edip, sohbetler ile zevk ve neşeden yükselen sesin etrafa yayılsın, tabiri böyle vaki olsun” der.   
   
Burada Karabalizade Figani’nin rüyası hakkındaki korkusunu (ölüm korkusu ve aşıkların ahlarından yükselen yoğun ve uzun dumana benzettiği minare de dahil) dikkate almıyor. Dolayısıyla da, Figani’yi üç gün sonra apar topar Tahtakale’den götürülüp, dövülüp halka teşhir edildikten sonra Eminönü’ndeki balık pazarındaki idamına hazırlamak (engellemek demiyorum çünkü bir veziri azam birinin katline ferman verdiğinde engellenebileceğinden pek emin değilim) için hiçbir şey yapılamıyor.

Burada rüyayı görenin duygularına önem vermeyip sadece şekil üzerinde durması ile Karabalizade’nin yaptığı yanlışı görebiliyoruz. Karabalizade’nin şekilsel olarak “yüksek makama” yorduğu minare aslında Figani’nin Eminönü’ndeki darağacının bir görüntüsü ve bize ipucunu da yine Figani’nin rüyası hakkındaki güçlü duyguları veriyor.


Kaynak

1. “Rüyaların Söyledikleri”, Aslı Niyazioğlu. “Aşık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar”. Derleyenler: Hatice Aynur, Asli Niyazioğlu. Koç Üniversitesi Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder