Robert Moss
Çeviren: Simin Uysal
“The Boy Who Died and Came Back”
kitabından seçki
Pek çok kültürde kelebek
ruhun en sevilen simgesidir. Yunanca’da psyche (psişe) sözcüğü hem “ruh” hem de “kelebek”
anlamına gelir. Kelebeğin döngüsü
dönüşüme açık bir yaşamın modelidir.
Kelebek kanatlarına sahip
olmak için tekrar tekrar dönüşmeniz gerekir. Eski kimliğinizin dağılmasına izin
vermeniz gerekir. Eski sizin, hala
eskiden kim olduğunuza tutunan direncini aşması için imajinal hücrelerinizi
kullanmanız gerekir. Dört farklı yaşam formundan geçeceksiniz. Her
değişiminizde, eski benliğinizi tanıyanlar artık sizi tanıyamayabilirler çünkü
radikal hatta anlaşılmaz derecede farklı olacaksınız.
Kelebeğin döngüsü bir
yaprağa yapışmış bir yumurtayla başlar. Yumurtadan, ulaşabildiği tüm yeşilliği
yemeye çalışan çok aç bir tırtıl çıkar. Tırtıl sonunda yemeyi bırakır ve başka
bir yaprağın altına ya da ağacın kabuğuna yerleşir. Kalın bir kabuk, bir koza oluşturur. Kozanın
içinde, huzursuz bir pelteye, birbiriyle durmadan çekişen öğelerin olduğu bir
güvece dönüşür.
Kozanın içinde, simyacının
imbiğinde olduğu gibi, tırtıl yeni hücreler üretir. Bilim bunları imajinal
hücreler olarak adlandırır. Bunlar tırtılın içinde daha önce aktif olan
herşeyden farklıdır. O denli farklıdır ki, tırtılın bağışıklık sistemi onları yok
edilmesi gerekli düşmanlar olarak algılar. Öldürücü hücrelerin işi, dönüşüme direnmek ve bu
yaşam formunun yeşile aç bir tırtıl olan eski kimliğini savunmaktır.
Yeterince imajinal hücre
öldürücü saldırıdan kurtulur ve dost topluluklar oluştururlar. Birbirleriyle
rezonans oluştururlar. Birbirlerine aynı frekans bandından ulaştıkları sosyal
bir ağları vardır. Bir araya toplanırlar
ve kısa zamanda imajinal hareket o kadar güçlenir ki bağışıklık sisteminin
polisleri ve ölüm timleri çaresiz kalır. Bu devrim, aktif imajinal topluluğun sihri
olmaksızın hayal bile edilemeyecek bir yaşam formu üretir. Bu, kozasından parlak
renkli kanatlarıyla fırlamaya ve ışıkta parlamaya hazır olan kelebektir.
Biyologların değişim
hücrelerine verdikleri ad olan “imajinal”ı
seviyorum. Şairler, mistikler ve
şamanlarca bilinen gerçek imajinasyon alemi olan Imajinal Alemi çağrıştırıyor.
Tırtıl halinin savunucuları
ile dönüşüm aktörlerinin kozanın içindeki mücadelesi sırasında kendimizi
peltemiz çıkıncaya dek dövülmüş, tutunabileceğimiz herhangi birşeye tepetaklak
asılmış halde bulabilsek de, çok çok daha fazlası haline gelebilecek kadere ve
olasılığa sahibiz.
Kelebek olmak istiyorsan tırtıl olarak kalamazsın. Eski
bağları ve beklentileri bırakmak ve yeni kimliğin belirirken eski kimliğinin
dağılıp gitmesine izin vermek zorundasın. Ve yeni biçiminin büyümesi ve
kanatlanmaya tümüyle hazır olması için zaman tanımak zorundasın. Kelebeği aceleye getirme.
Zorba’nın yazarı Kazancakis’in
otobiyografisinde bununla ilgili harika bir ders veren öykü vardır. Zeytin ağacının kabuğunda bir koza bulur. Kelebeğin
çıkmakta olduğunu görür. Bir süre seyreder ama sonra sabırsızlanır. Nefesinin sıcaklığı ile kelebek daha çabuk
çıkabilsin niyetiyle kozaya üfler. Kelebeğin kozadan çıkmasıyla
sevinir. Fakat kozadan zamanından önce çıkarılmıştır. Kanatları buruşuk ve
kullanılmaz durumdadır. Kanatların, acelecilik hastalığı olan bir adamın
nefesine değil güneş ısısına ihtiyacı vardır. Kelebek Kazancakis’in elinde
ölür. Yaşamının sonlarına doğru şunları yazmıştır: “O küçük beden vicdanımdaki
en büyük yüktür.”
Kelebeği aceleye getirmeyin ve ölümünü de zamanından önce ilan etmeyin. Bunu California’da Esalen Enstitüsü’nde ders vermeye başladığımda öğrendim. Soğuk bir Kasım sabahı Big House’dan vadiye doğru yürürken bir ayağım havada kaldı çünkü kanatları kapalı, hareketsiz yatan bir kral kelebeğini tam zamanında fark etmiştim. Güneş ışınları ortaya çıkıp da bedenini ısıtmaya ve kanatlarını kurutmaya başladığında, kelebek hareketlendi ve bahçelere doğru uçmaya başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder