Sandra Ingerman
İskoçya’daki harika bir
maceradan yeni döndüm. Yönettiğim eğitim, çalıştığım muhteşem grup ve bulunmuş
olduğum yerce beslenmiş hissediyorum.
Toplulukla çalışmak bizi
besler. Bir grupla fiziksel olarak birarada ya da telekonferans yoluyla sanal
olarak çalışmanın bana esin ve umut verdiğini ve beslediğini hissediyorum.
Eşim Woods bana savaştan
dönenlerle ilgili okuduğu bir makaleden bahsetti. Bazıları için geri dönüş deneyiminin en zor
bölümü ve travma sonrası streslerini besleyen şey son derece derin bağlar
kurdukları diğer askerlerden oluşan topluluktan ayrılmış olmak. İçinde bulundukları toplululuğun derinliğinden
sonra izole edilmiş hissettikleri bir yere dönmek derin duygusal sorunlara yol
açıyor.
Günümüzde dünyada olup
bitenler bizi topluluk yaratmaya sevkediyor. Bir felaket sonucunda yıkılan ev
ve iş yerlerinin yeniden yapımına yardım edenler, bir araya gelen yerel
topluluklar. Zor zamanları atlatmak için birbirlerine yardım edebilecek olanlar,
yerel topluluklarda bir araya gelen insanlardır.
Elbette ele almamız gereken
konu, topluluk olarak bir araya gelip derin bağlar yaratmak için neden bir felaketin meydana gelmesini beklediğimiz.
Topluluk içinde her düzeyde birbirimizi beslemen zamanı geldi. Yıllardır
sizleri, uyguladığınız spritüel çalışmanın bir bölümünü yerel topluluklarınızla
paylaşmanız için teşvik ettim. Çünkü birlikte yaptığımız spritüel çalışma farklı
dini inançların ötesinde. Çalıştığımız spritüel uygulamalar, sözcükler ve
kavramların ötesinde tüm insanların kalbine ve ruhuna dokunan uygulamalar.
İskoçya’dayken bu ayın
yazısında paylaşmak istediğim birkaç konuyu düşünmek için zamanım oldu. Bildiğiniz
gibi, odaklanmış kalmamız için hepimizi sürekli cesaretlendiriyorum. Odak, öğrettiğim
çalışmanın temel ilkelerinden biri. Fakat hayattaki her şeyde olduğu gibi
çalıştığımız her uygulama ve ilkede de dengenin sağlanması gerekiyor.
Eşim Woods ile birlikte
Britanya’nın en yüksek dağı olan Ben Nevis’te yürüyüş yapıyorduk. İskoçya’da
bulunduğumuz hemen her gün yağışlı ve soğuktu. Yağmuru ve soğuğu sevdiğim için
böyle bir hava beni çok heyecanlandırmıştı. Yürüyüş yaptığımız gün hava açık ve güneşli
günlerden biriydi ve yürüyüş yapmak için benim için bile kusursuz bir gündü.
Ben Nevis’in
patikalarından birini hedef gözetmeden tırmanıyorduk. Ben Nevis, dağcılık
açısından popüler noktalardan biri. Ve biz oradayken zirvede kar ve buz olması nedeniyle
tırmanmanın da zor olduğu zamanlardan biriydi. Patikadaki yavaş yürüyüş
sırasında zirveden aşağı inen grupları görebildik. Bazıları aşağı ışıl ışıl
gülümsemelerle ve neşeli adımlarla iniyordu. Fakat gördüğümüz insanların çoğu
gerçekten perişandı. Evet, zirveye ulaşmışlardı ama yolculuktan keyif
almamışlardı.
Odaklanma üzerine
düşünmeye başladım. Çünkü hayat yolunda yürürken ve spritüel çalışmamızı
sürdürürken odağımızı korumamız gerekli. Fakat nihai bir hedefe odaklanmak tükenmişlik
duygusu getirdiği ve yaşama sevincini alıp götürdüğünde, bir dengesizlik
oluşur. Ve ne zaman dengesizlik olsa bir tür hastalık oluşur.
Bu aynı zamanda ruhsal
yolculuğumuzu sürdürme biçimimiz için de geçerli olabilir. Çünkü başarılı bir spritüel
uygulama için temel ilkelerden biri odağını sürdürmektir. Fakat dişlerinizi
sıkıyorsanız ve yolculuğu zorluyorsanız o zaman geriye doğru bir adım atmanın
ve gözden geçirmenin zamanı gelmiş demektir.
Çünkü odağımızı korumak
ve rahat bir tavra sahip olmak arasında dengeyi bulmak zorundayız. Bu hepimiz
için önemli.
Bu Temmuz ayı boyunca
biraz zaman ayırarak, spritüel çalışmanızda “çok fala” çabaladığınız yerleri
düşünün ve kendinizi bir amaca ulaşmak için zorlamadan nereye odaklanmanız
gerektiğine bakın.
Bunların yanında kendi
işimin odağının ne olduğunu hissettiğim hakkında derinlemesine düşünmek için zamanım da
oldu. Ve Soul Retrieval: Mending the Fragmented Self (Kayıp Ruhları Geri Döndürmek:
Parçalanmış Benliği Onarmak) adlı kitabımdan sonra yazdığım tüm kitaplar ve oluşturduğum
CD programları ile insanlara spritüel bakımdan kendine yeterliliği öğrettiğimi
fark ettim.
Pek çoğumuz başka birinin
bizim için “işi “ yapmasını istiyoruz. Fakat gerçekte kendi spritüel uygulamanızın
gücüne güvendiğinizde büyür ve yaşamayı dilediğiniz hayatı yaratmayı
öğrenirsiniz.
Spritüel bakımdan kendine
yeterliliğin bu değişim zamanında hepimizin büyümesine yardımcı olacak bir şey
olduğunu güçlü biçimde hissediyorum.
Kendi spritüel
uygulamanıza, içsel bilgeliğinize ve kendi yardımcı ruhlarınızın yardımına ne
kadar güvendiğinizi derinlemesine düşünmek için de biraz zaman ayırabilirsiniz.
Evet, hepimizin kimi
zaman diğerlerinin yardımını istememiz gerekiyor. Ama yaşamda büyümenin ve
gelişmenin anahtarı kendi spritüel çalışma ve rehberliğimize güvenmektir.
Dolunay Temmuz’un 2 si ve
31 inde. Haydi birbirini sevgi ve destekle kucaklayan sanal bir topluluk olarak
bir araya gelelim. Gündelik düşünce ve
kaygılarınızdan uzaklaşmak için gereken hazırlık çalışmanızı yapın. İçimizdeki yıldız ışığına, gün ışığına, ilahi
ışığa yolculuk yapalım ve ışıyalım. Kolektif ışığımızın huzmeleri gezegeni ve
tüm yaşamı sevgiyle kucaklasın.
Eğer Dönüşüm Haberlerini
okumaya yeni başladıysanız, dolunay seremonimizin yönergeleri için lütfen
anasaydadan “İnsanlardan Oluan bir Işık Ağı Yaratmak” yazısını okuyun.
Avusturya’da yaşayan Eva’dan
bize esin verecek bir öykü (Eva harika bir Şamanizm ve Yeryüzü için Şifa
öğretmenidir):
“Yeryüzü için Şifa
çalışması hayatımı nasıl değiştirdi:
İlk Medicine for the
Earth (Yeryüzü için Şifa) atölye çalışmasına katıldığım sırada yaşamımda hala
bir umutsuzluk ve kafa karışıklığı dönemi içindeydim. Çocuğum bir kalp
ameliyatı geçirmişti ve çok acı çekmişti, iki kere işimi kaybetmiştim ve pek
çok ilişkim de sona ermişti. Hayatımda bir yön, yardım, şifa, umut ve anlam
bulmaya çalışıyordum. Eski dağılmış yaşamımda dogmatik ve deneysel bir bilim
insanı, entellektüel bir kişi ve ölçümlere önem veren psikologdum ama öğrenmiş olduğum hiçbir şey
bana yardımcı olmuyordu. Pek çok tuhaf rastlantı beni “çılgınca şeyleri”
aramaya itti ve kendimi şamanizmin içinde, Sandra’nın kitaplarını okurken,
Sandra’nın atölye çalışmalarına katılırken ve sonunda yaşadığım yer olan
Salzburg’un yakınında Sandra’nın Medicine for the Earth (Yeryüzü için şifa)
atölye çalışmasında buldum.
Su seremonisini yaptık ve
amonyum hidroksit ekleyerek pH değerini 11.5’e getirdiğimiz suyun karşısında
transfigüre olduk. Transfigüre olduk ve
suyun pH değeri 10.5’e indi. Ve sonra grup (yaklaşık 70 kişilik bir çember)
yeniden yapıp yapamayacağımızı sordu. Ve yeniden yaptık. Ve pH değeri neredeyse
normale döndü. Gözyaşlarımı tutamadım ve o anı hayatım boyunca unutmayacağım. Son
derece fiziksel biçimde bir mucize gerçekleşmişti ve ben de bunun bir
parçasıydım. Aynı anda hem kişisel hem de
küresel sıkıntı dönemlerinde kaybetmemeye çalıştığım, çocukluğuma, gençliğime
ve sonrasına ait tüm umutlar yerine gelmişti. Bir mucizenin parçasıydım ve her şey ŞİMDİ
gözlerimin önünde kendi şehrimin suyuyla ve çok uzaklardan imkansızın yaratımla
olan bağlantı, içimizdeki ışık, paylaştığımız ışık ile mümkün olabileceğini bana
kanıtlamak ve öğretmek için gelen bir öğretmenle gerçekleşmişti. O anda, tüm kalbimle bir
Yeryüzü için Şifa öğretmeni olmayı istedim çünkü bu bilgeliğin dünyayı
değiştirdiğini biliyordum.
O an bir kadın, bir anne,
bir bilim insanı, bir siyasi ve sosyal çalışan olarak da kökten bir değişim
yaşadım. Sonuçta, bu deneyim bir daha asla pes etmeyeceğim, umudumu kaybetmeyeceğim
ve ister çevresel, ister siyasal, sosyal ya da kişisel yönlerden mümkün olarak
tanımladığım şeylere sınır koyamayacağım anlamına geliyordu. Karanlıkta bile
daima ışığı bulacağımı ve bunu diğerleriyle paylaşmayı umut ediyorum.
Topluluğumda daima yararlı olacağımı ve diğerlerine esin olmayı umut ediyorum. Güzel
kızım için daima mutlu bir anne ve torunlarım için iyi bir ata olmayı umut
ediyorum.
O sudan bir yudum içip
içemeyeceğimi sordum. Böylece bu anı hücrelerimde yaşam boyu taşıyabilecektim
ama çılgınca olsa da kendimden şüphe duydum, belki de yarın şüphelerimle
mucizeyi mahvedecek nedenler bulacaktım. Birkaç dakika öncesine dek 11.5 olan
pH düzeyiyle halıda bir delik açabilecek olan suya parmağımı sokmak için izin
aldım ve bir damlasına ağzıma götürdüm. Tadı temizlik maddesini andırıyor olsa
bile beni yakmadı.
Birkaç yıldan bu yana
Yeryüzü için şifa öğretmeniyim ve öğrenme sürecim asla sonlanmıyor. Spritüelliği
“kanıtlamak” için zehir kullanmayı bıraktım ama hala transfigürasyon
seremonisinden önce ve sonra sudaki bazı parametreleri “ölçmek” için hala
akvaryum şeritleri kullanıyorum. Öğrencilerim bilimsel yanımı tamamen rafa
kaldıramayacağımı biliyorlar ve çoğu da halime gülüyor. Yine de sıklıkla, hatta
hemen her seferinde farklı parametrelerdeki değişimleri gözlemliyoruz.
Odadaki su örneği değişiyor
ve benim gizlediğim örnek değişmiyordu. Bir gün okyanus ötesi bitki deneyi
hakkında düşündüm ve bitkinin okyanus ötesi transfigürasyon deneyine nasıl
tepki verdiğini ve benim garaja sakladığım su örneğinin tepki vermemesinin ne
denli tuhaf olduğunu sorguladım. (Sandra’nın notu: Eva’nın anlattığını anlamak
için ana sayfadan GDV kamera sonuçları altında “uzaktan bitki deneyi
sonuçlarına” bakınız)
Bu düşüncelerimi çemberdekilerle
paylaştım ve…o andan itibaren dışarıda sakladığım su örneği değişti ama daha da
kötüsü oldu ve içerideki su örneğinde değişim olmadı. Gruplarımdakiler, su ile
birleşmeyi öğretirken aynı anda onu anlama girişimlerimle gitgide daha çok
eğlenmeye başladı. Hala “ölçüm” yapıyorum ve bunu yalnızca eğlenmek için
yapıyorum çünkü su ruhunun benimle derslerde nasıl oynadığını görmek beni
heyecanlandırıyor. Ganj nehri, Atitlan gölü, Rio Grande ve diğer yerlerden
getirdiğim su örnekleri için dua ediyoruz ve sonra onları geldikleri yere geri
götürebilecek birini bulduğumuzda geri gönderiyoruz. Biliyoruz ki, burada
yaşadığımız Avrupa’nın kalbindeki küçük ülkenin bir bölgesindeki bizlerin
çemberindeki dualar tüm yaşama hizmet etmek için katkıda bulunabilir. Hala
attığım her adımı ve aldığım her nefesi, 17 yıl önceki başlangıçta konulan tüm tıbbi
tanıların aksine hala sağlıklı ve bilge olan çocuğuma adamayı sürdürüyorum. Ne zaman suya dokunsam ya da su içsem, bana
öğrettiği mucizeleri hatırlayarak bilinçli ve şükür içinde olmaya çalışıyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder